Bursa geçtiğimiz yüzyılların başında, özellikle gezginler ve tarih tutkunlarının uğrak yerlerinden biridir.Aynı zamanda öğretmen olan ve yakın çağın gezgini gibi de kabul edeceğimiz Ahmet Hamdi Tanpınar, Beş Şehir eserinde, Bursa’yı tanımlarken bir cümlesi ile Osmanlı döneminin çok bilinen seyyahı Evliya Çelebi’nin “Velhasıl Bursa sudan ibarettir” cümlesinin üzerine basar. Her iki entelektüel kişiliğin yaşadıkları dönemde Bursa gerçekten de, her tarafından suların aktığı, hatta doğal sıcak suyu ile yüz yıllarca ünlenen bir şehirdir. Suyu ve buna bağlı olarak yeşil rengi adeta şehrimizin amblemi gibidir. Ama aradan yıllar, yüzyıllar geçtikçe, insanoğlu, bu doğal zenginliği, bitirmek için elinden geleni yapmıştır. Bu cümlemi teyit edecek bir haber yaklaşık iki üç hafta önce, yıllarca birlikte çalıştığım meslektaşım Olay Gazetesi yazarı Ahmet Emin Yılmaz’ın köşesinde görmüştün. Son yerel seçimde, yıllardır hazırlandığı Bursa Büyükşehir Belediye Başkanlığı koltuğuna oturan deneyimli başkan Mustafa Bozbey, yaptığı açıklamada adeta tehlike çanlarını çalmış. “150 günlük su kaldı, formül Çınarcık-Doburca hattı” demiş.’ Bu hattın Ağustos’a kadar biteceği müjdesini vermiş bu arada... Yani kalan süre yaklaşık bir bir buçuk ay gibi. Proje bitmez ise ne olacak? Birinci soru bu. İkincisi de, Bursa bu duruma nasıl geldi/getirildi? Bunların cevabı, çözümü ve en azından diğer memba sularının, yer altı kaynaklarının” kâr uğruna nasıl talan edildi ?” sorusunda yatıyor. Bence Bursa’nın en önemli ve ilk sırada gelen sorunu budur. Çünkü bu kent, ilçe ve köyleri ile bile, hem tarım, hem de ilginç biçimde sanayi merkezidir. Bu ikisinin birlikte ve aynı bölgelerde olması da su sıkıntısının en önemli nedenlerinden bir değil midir? Yıllardır, özellikle ova bölgesindeki yer altı suları, hemen yakınlarındaki fabrikalar tarafından çekilip, susuzluğun nedeni olmuyor mu?
Öte yandan bu ihtiyaçlar anlamında olumlu girişimleri de duyuyorum. Örneğin BUSİAD Başkanı Buğra Küçükkayalar ve arkadaşları,” Yeşil Bursa Çalışma Komitesi” gibi çok değerli bir girişimde bulunmuş. İlk hedefleri Nilüfer Çayı’nın temizlenmesiymiş. Küçükkayalar’ı daha önceki sosyal politikalarda gösterdiği başarı ile biliyoruz. Bu son girişimi gerçekten önemli. Bir o kadar önemli olan da, Bursa Belediyesi eski başkanlarımızdan ve de DSİ Bursa Bölge Müdürü olarak uzun yıllar emek veren Erdem Saker’in olmasıdır. Saker, Bursa’nın, şu anda canlı tarihidir. Özellikle, kendi alanındaki bilgileri, Başkan Bozbey’in de desteği ile, bu gibi sorunların çözülerek, Bursa tarımına da büyük destek verilebilir. Kendisi de Bursa’nın yakın köylerinden ve Rumca adı İnesi, şimdiki ismi ile Özlüce köyünde doğup, büyüyen Başkan Bozbey, yakın geçmişteki bir toplantıda, tarım ve hayvancılık alanındaki vaadini sıralamış ve şunları söylemiş;
“Hayvancılığın yanında tarımı da desteklemeye devam edeceğiz. Gıdaya erişimin ne kadar önemli olduğunu pandemi döneminde dünya öğrendi. Tarım alanlarını koruyarak ve hayvan sayısını artırarak üreticinin gelirlerini artırabiliriz. Bursa’da özellikle küçükbaş ve büyükbaş hayvan sayısı ne yazık ki gittikçe düşüyor. Küçük işletmeler kapanma tehlikesiyle karşı karşıya. Hayvancılığı geliştirmek amacıyla çalışmalarımız var. HAGEL ile birlikte projeler hazırladık. Doğurganlığı yüksek 1000 civarında küçükbaş hayvan alıp, 10 koyun ve 1 koç olmak üzere ilk aşamada 100 küçük aile işletmesine teslim etmeyi planlıyoruz.” Bu güzel sözler, eyleme döküldüğünde, Bursa için ve bu güne kadar ihmal edilmiş, bu iki sorun, bir süre sonra giderilebilir. Şimdilik Bozbey’in yaptığı çalışmalar, sembolik gibi görünse de, genel yönetimin dikkatini çekmek adına önemli. Çiftçi, besici desteklenip beslenmez ise, biz tüketici toplumu olarak aç kalırız. Aslında bu konu, ülke yönetiminin önceliği olması gerekirken, yerel yönetimlerin bu alanlara girmesi ne kadar yerindeyse, asıl görevlerini yaparken de o kadar zorlayıcı olmaz mı ? Özellikle, tarım ve hayvancılık, içinde bulunduğumuz şu yıllarda giderek büyüyen bir sorun haline gelmişken… Bekleyelim ve görelim.Belki genel yönetim, muhalif yerel yöneticileri hedef alacağına örnek alır ! Bunun gerçekleşmesinin mümkün olmadığını bile bile, bu satırları yazabilmek, ancak çaresizlik olarak okunabilir.
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
İSMAİL KEMANKAŞ
Velhasıl Bursa artık sudan ibaret değil!
Bursa geçtiğimiz yüzyılların başında, özellikle gezginler ve tarih tutkunlarının uğrak yerlerinden biridir.Aynı zamanda öğretmen olan ve yakın çağın gezgini gibi de kabul edeceğimiz Ahmet Hamdi Tanpınar, Beş Şehir eserinde, Bursa’yı tanımlarken bir cümlesi ile Osmanlı döneminin çok bilinen seyyahı Evliya Çelebi’nin “Velhasıl Bursa sudan ibarettir” cümlesinin üzerine basar. Her iki entelektüel kişiliğin yaşadıkları dönemde Bursa gerçekten de, her tarafından suların aktığı, hatta doğal sıcak suyu ile yüz yıllarca ünlenen bir şehirdir. Suyu ve buna bağlı olarak yeşil rengi adeta şehrimizin amblemi gibidir. Ama aradan yıllar, yüzyıllar geçtikçe, insanoğlu, bu doğal zenginliği, bitirmek için elinden geleni yapmıştır. Bu cümlemi teyit edecek bir haber yaklaşık iki üç hafta önce, yıllarca birlikte çalıştığım meslektaşım Olay Gazetesi yazarı Ahmet Emin Yılmaz’ın köşesinde görmüştün. Son yerel seçimde, yıllardır hazırlandığı Bursa Büyükşehir Belediye Başkanlığı koltuğuna oturan deneyimli başkan Mustafa Bozbey, yaptığı açıklamada adeta tehlike çanlarını çalmış. “150 günlük su kaldı, formül Çınarcık-Doburca hattı” demiş.’ Bu hattın Ağustos’a kadar biteceği müjdesini vermiş bu arada... Yani kalan süre yaklaşık bir bir buçuk ay gibi. Proje bitmez ise ne olacak? Birinci soru bu. İkincisi de, Bursa bu duruma nasıl geldi/getirildi? Bunların cevabı, çözümü ve en azından diğer memba sularının, yer altı kaynaklarının” kâr uğruna nasıl talan edildi ?” sorusunda yatıyor. Bence Bursa’nın en önemli ve ilk sırada gelen sorunu budur. Çünkü bu kent, ilçe ve köyleri ile bile, hem tarım, hem de ilginç biçimde sanayi merkezidir. Bu ikisinin birlikte ve aynı bölgelerde olması da su sıkıntısının en önemli nedenlerinden bir değil midir? Yıllardır, özellikle ova bölgesindeki yer altı suları, hemen yakınlarındaki fabrikalar tarafından çekilip, susuzluğun nedeni olmuyor mu?
Öte yandan bu ihtiyaçlar anlamında olumlu girişimleri de duyuyorum. Örneğin BUSİAD Başkanı Buğra Küçükkayalar ve arkadaşları,” Yeşil Bursa Çalışma Komitesi” gibi çok değerli bir girişimde bulunmuş. İlk hedefleri Nilüfer Çayı’nın temizlenmesiymiş. Küçükkayalar’ı daha önceki sosyal politikalarda gösterdiği başarı ile biliyoruz. Bu son girişimi gerçekten önemli. Bir o kadar önemli olan da, Bursa Belediyesi eski başkanlarımızdan ve de DSİ Bursa Bölge Müdürü olarak uzun yıllar emek veren Erdem Saker’in olmasıdır. Saker, Bursa’nın, şu anda canlı tarihidir. Özellikle, kendi alanındaki bilgileri, Başkan Bozbey’in de desteği ile, bu gibi sorunların çözülerek, Bursa tarımına da büyük destek verilebilir. Kendisi de Bursa’nın yakın köylerinden ve Rumca adı İnesi, şimdiki ismi ile Özlüce köyünde doğup, büyüyen Başkan Bozbey, yakın geçmişteki bir toplantıda, tarım ve hayvancılık alanındaki vaadini sıralamış ve şunları söylemiş;
“Hayvancılığın yanında tarımı da desteklemeye devam edeceğiz. Gıdaya erişimin ne kadar önemli olduğunu pandemi döneminde dünya öğrendi. Tarım alanlarını koruyarak ve hayvan sayısını artırarak üreticinin gelirlerini artırabiliriz. Bursa’da özellikle küçükbaş ve büyükbaş hayvan sayısı ne yazık ki gittikçe düşüyor. Küçük işletmeler kapanma tehlikesiyle karşı karşıya. Hayvancılığı geliştirmek amacıyla çalışmalarımız var. HAGEL ile birlikte projeler hazırladık. Doğurganlığı yüksek 1000 civarında küçükbaş hayvan alıp, 10 koyun ve 1 koç olmak üzere ilk aşamada 100 küçük aile işletmesine teslim etmeyi planlıyoruz.” Bu güzel sözler, eyleme döküldüğünde, Bursa için ve bu güne kadar ihmal edilmiş, bu iki sorun, bir süre sonra giderilebilir. Şimdilik Bozbey’in yaptığı çalışmalar, sembolik gibi görünse de, genel yönetimin dikkatini çekmek adına önemli. Çiftçi, besici desteklenip beslenmez ise, biz tüketici toplumu olarak aç kalırız. Aslında bu konu, ülke yönetiminin önceliği olması gerekirken, yerel yönetimlerin bu alanlara girmesi ne kadar yerindeyse, asıl görevlerini yaparken de o kadar zorlayıcı olmaz mı ? Özellikle, tarım ve hayvancılık, içinde bulunduğumuz şu yıllarda giderek büyüyen bir sorun haline gelmişken… Bekleyelim ve görelim.Belki genel yönetim, muhalif yerel yöneticileri hedef alacağına örnek alır ! Bunun gerçekleşmesinin mümkün olmadığını bile bile, bu satırları yazabilmek, ancak çaresizlik olarak okunabilir.