Hava Durumu

BALKAN SAVAŞI ÇATALCA MUHAREBESİ

Yazının Giriş Tarihi: 06.03.2022 16:57
Yazının Güncellenme Tarihi: 06.03.2022 16:57

Balkan savaşının doğu cephesini anlatırken önceki yazılarımızda Kırkkilise ve Lüleburgaz muharebelerini  analiz etmiştik bu yazımızda ise Çatalca muharebesini inceleyeceğiz.Kırkkilise, ardından da Lüleburgaz'da Bulgarlar karşısında alınan ağır yenilginin ardından Osmanlı ordusu panik içerisinde İstanbul'a doğru çekiliyordu. Artık savaş İstanbul'a taşınmıştı ve Çatalca'da İstanbul'un kaderi için son bir savaş daha verilecekti.Osmanlı ordusu Kırkkilise'den sonra Lüleburgaz'da da yenilmiş ve İstanbul'a doğru geri çekilmişti. Bulgar ordusu ise arka arkaya zaferler kazanmasına rağmen yorgundu ve ilerlemeye devam edebilecek durumda değildi, tam 5 gün boyunca dinlendi. Bu süre Osmanlılara yeni bir savunma hattı kurabilmek için zaman kazandırmıştı. Osmanlı, son savaşını Çatalca'da verecekti. Çatalca, Osmanlı ordusunun İstanbul önlerinde geri çekilebileceği son noktaydı, ya burayı savunacak ya da başkentini kaybedecekti. Anadolu'dan getirilen askerler ve silahlarla Çatalca'da öncekilerden daha güçlü bir savunma hattı kuruldu. Takviyelerle birlikte Çatalca hattında yaklaşık 140.000 asker ve 310 top konuşlanmıştı.. Çatalca'daki ordunun komutasını Nazım Paşa üstlenmişti. Nazım Paşa, Çatalca hattına gelerek ordunun durumunu yerinde incelediğinde burada birkaç günden fazla dayanılamayacağına kanaat getirdi ve hükümete diplomatik yollara başvurulmasını tavsiye etti. Sadrazam Kamil Paşa barış görüşmelerinde masada söz sahibi olabilmek için Çatalca mevkiinin kesinlikle savunulması gerektiğinde ısrar ediyordu. Yine de Yanbolu'da karargah kurmuş olan Bulgar Çarı Ferdinand'a 12 Kasım 1912'de ateşkes teklifi iletildi. Çar Ferdinand ise İstanbul'a bu kadar yaklaşmışken durmak istemiyordu, teklife cevap dahi vermedi. Bulgar Ordusu Trakya'nın bozuk yollarında Çatalca'ya doğru günde 15 km yol alarak ilerlemeye başladı.

6 Kasım'da Tekirdağ, 7 Kasım'da Çorlu Bulgarların eline geçti. 8 Kasım'da Çerkezköy, 9 Kasım'da Malkara, 11 Kasım'da Silivri düştü. Bulgarlar adım adım İstanbul'a yaklaşıyordu. Bulgarların İstanbul'a doğru yürüyüşü Avrupa'nın büyük devletleri ile Rusya'yı da rahatsız etmeye başlamıştı. Özellikle Rusya, kendisi yerine Bulgaristan'ın boğazları ele geçirmesinden ve fazla güçlenerek kendi kontrolünden çıkmasından endişeleniyordu. Rusya, Bulgaristan'a daha fazla ilerlememesini, İstanbul'a saldırmaları halinde Rus ordusunun Bulgaristan'a saldıracağını bildiren bir tehdit iletti. Ancak Bulgarlar kendilerini büyük fetih hayallerine kaptırmıştı, bunu dinlemeden ilerlemeye devam etti. Avrupa devletleri ise İstanbul düşerken Müslümanların şehirdeki Hristiyanlara saldırabilecekleri bahanesiyle Fransa, Almanya, İngiltere, Rusya, Avusturya-Macaristan, İtalya, İspanya, Hollanda ve Romanya gemilerinden oluşan bir filoyu İstanbul'a gönderdiler. Bulgarlar Çatalca'ya vardıklarında Osmanlı'nın kolayca yenileceğini düşündüklerinden Osmanlı'dan izin almaksızın bu gemilerden İstanbul'a asker çıkarıldı. Karaya çıkan yaklaşık 2.250 askerin geri çekilmesi için Osmanlı nota verdi ama geri çekilme işi uzatıldıkça uzatıldı. 176.000 kişilik Bulgar Ordusu Çatalca'ya doğru ilerliyordu ama yol boyunca yıpranmaya devam ediyordu. Elverişsiz yollar askerleri yoruyordu. Dizenteri ve kolera salgını baş göstermişti, Çatalca'ya varana kadar yaklaşık 30 bin Bulgar askeri koleraya yakalanmış 4.615'i ölmüştü. Bulgar sağlık hizmetleri salgınlarla başa çıkmada yetersiz kalıyordu. Çeşitli hastalıklar Bulgar ordusunun neredeyse tamamında yayıldı. Salgınlar Osmanlı ordusunda da vardı ama başkente olan yakınlık hastalıklarla mücadeleyi kolaylaştırıyordu.

Bulgarlar ilerledikçe ikmal hatları uzuyor, lojistik destek zorlaşıyordu. Büyük topların Çatalca'ya sevki gecikiyordu. Buna karşılık Osmanlı ordusu Çatalca hattını Bulgarlara kıyasla daha az sayıda olmasına rağmen daha kaliteli olan Alman menşeli Krupp marka toplarla donatmıştı. Bu şartlar altında ilerleyen Bulgar ordusu küçük çatışmalar eşliğinde 14 Kasım'a kadar tüm Çatalca hattı boyunca yayılıp mevzilendi. Artık İstanbul'un kaderi Çatalca hattının önünde belirlenecekti. Bu korku dolu günlerde Osmanlı Hükümeti askerlere okunması için duygusal bir beyanname yayınladı. Yaşananlarda herkesin payı olduğunu kabul ederek askerleri son bir gayrete ve şehitliğe davet ediyordu. Beyannamenin askerlerin morali üzerinde olumlu bir etkisi oldu. Bulgarlar İstanbul'da durmak niyetiyle 17 Kasım saat 05:00'da 460 top eşliğinde tüm cephe boyunca hücuma geçti. Birkaç yüz metre ilerlemişlerdi ki Osmanlı topçusunun sert cevabıyla karşılaştılar. Topçuları, Karadeniz ve Marmara'daki Osmanlı gemileri de atışlarıyla destekliyordu. Bulgarlar taarruza geçtiklerinde Osmanlı askerlerinin daha önce olduğu gibi yine paniğe kapılarak kaçmaya başlayacağını düşünerek plan yapmışlardı oysa Nazım Paşa bunun önüne geçebilmek için redif birliklerini geri çekmiş, nizami birlikleri ön cephelere yerleştirmişti. Bulgar ordusu tüm gücüne rağmen esasında modern taktik bilgiye sahip değildi, kaba kuvvet ve askerlerinin fanatizmine dayanarak savaşıyordu. Osmanlı ordusu ise daha yenilikçi taktikler uyguluyordu ve bunun yarattığı fark Çatalca'da görülüyordu. 18 Kasım'da Bulgar ordusunun hücumları püskürtüldü. Hatta Mahmut Muhtar Paşa sisten yararlanarak hücuma geçti ama iki kez yaralandı ve kayboldu, neyse ki bir müfreze tarafından bulunarak hastaneye kaldırıldı. Bu defa Bulgarların emir komuta zinciri çökmüştü ve kayıpları artıyordu. Bulgar topçusunun yanlışlıkla kendi geri çekilen birliklerini vurmasıyla Bulgar askerlerinin paniği hepten arttı, hücuma kalkmış olan Bulgar birlikleri düzensiz bir halde ve panik içinde eski mevzilerine doğru kaçıyordu. Bulgarlar 12 bin, Osmanlı 10 bin kayıp vermişti. Bulgarlar İstanbul'u ele geçirmek uğruna Avrupa devletlerine hatta büyük patronları Rusya'ya bile karşı gelmişti. İstanbul'u alma umudu kalmayınca Bulgar siyasileri hesap verme korkusu sarmaya başlamıştı. Bulgar Bakan Geshov "Biz Bakanlar İstanbul’a girmeye karşı idik, ancak askerler bizim düşüncemizi sormadılar." diyerek sorumluluğu askerler üzerine atmayı denedi. Yine de Avrupa devletlerinin tepkisi Bulgarların korktuğu kadar olmadı. Çatalca önlerinde saplanıp kalan Bulgarlar daha önce kabul etmedikleri Osmanlı teklifini değerlendirerek 25 Kasım'da ateşkes görüşmelerini başlattı. 3 Aralık 1912 tarihinde taraflar arasında ateşkes anlaşması imzalandı.

Ateşkes koşullarına göre ordular olduğu yerlerde kalacak, kuşatmaya karşı direnen Edirne, İşkodra ve Yanya kaleleri hiç ikmal almayacak ama Osmanlı, Bulgarların Çatalca'daki birliklerini ikmal etmeleri için Edirne'den geçen demir yolunu kullanmalarına izin verecekti. Ateşkes koşulları tamamen Osmanlı aleyhine olmasına rağmen Yunanlar Yanya’yı alamadıkları için ateşkes anlaşmasını imzalamadı. Ateşkesten sonra devreye  artık Avrupalı devletler girmişti, barış süreci Londra Barış Konferansıyla devam edecekti. Barış görüşmeleri için 16 Aralık 1912'de Londra'daki Saint James Sarayı'nda iki ayrı konferans toplandı. Bulgarlar Edirne'yi, Yunanlar ise Yanya ve Ege'deki Gökçeada, Bozcaada, Semadirek ve Limni adalarını istiyordu. 1 Ocak 1913'te Osmanlı Edirne'nin batısındaki tüm toprakların kaybını kabul ettiğini ama Edirne ve 4 adanın teslimini kabul etmeyeceğini açıkladı. Bunun üzerine çıkmaza giren görüşmelere 6 Ocak'ta ara verildi ve Yanya ile İşkodra'da çatışmalar tekrar başladı. Çatalca'da ise ufak çarpışmalar dışında pek bir hareketlenme olmadı. İki tarafın da diğerini siperlerinden sökerek geri sürebilecek gücü kalmamıştı. İki taraf da yorgun ve yıpranmış halde siperlerde çakılı kalmıştı. Bu arada İstanbul'da da sular kaynıyordu. Kamil Paşa hükümetinin Edirne'yi vereceği söylentisi ayyuka çıkmıştı. Bunu fırsat bilen İttihatçılar 23 Ocak 1913'te Bâbıâli'yi basarak iktidara el koydular ve Edirne'de taviz vermeyeceklerini ilan ettiler. Kabine değişikliğine rağmen makamını koruyan Ermeni asıllı Osmanlı Hariciye Nazırı Noradunkyan Efendi "Eğer Edirne direnmeye devam ederse kurtarmak için savaşırız, eğer Edirne düşerse tekrar almak için savaşırız." diyerek kararlılığını açıkladı. Bulgarların Edirne, Yunanların Yanya ve adalardan vazgeçmemeleri ve buna karşı İttihatçıların tavizsiz tutumu görüşmelerin tekrar kesilmesine neden oldu. Şubat ve mart aylarında iki taraf da bir çok taarruz gerçekleştirdi ancak sonuç alamadılar. Savaşın sonuna yaklaşırken Balkan ittifakı da çatlamaya başlamıştı, diğer ittifak üyeleri Bulgaristan'ın kazanımlarından rahatsızdı. Balkan İttifakı'ndaki bu çatlak büyüyecek ve II. Balkan Savaşı'na sebep olacaktı. Bulgar ordusu Çatalca'daki yenilgiden sonra bir daha tam olarak toparlanamadı, pek çok tecrübeli subay ve askerini Çatalca'da kaybetmişti. Bu durum II. Balkan Savaşı'nda Bulgarların yenilgi sebeplerinden biri olacaktı.

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.