Hava Durumu

KOCATEPE MUHRİBİNİN BATIŞI

Yazının Giriş Tarihi: 31.10.2020 16:42
Yazının Güncellenme Tarihi: 31.10.2020 16:42

Diğer iki muhribimiz kuzeye doğru devam etti. Biz bir anda kucakta kaldık. Personel geminin içine girdi. Işıklar sönmüş, içerisi duman içinde. Personel ne yapacağını şaşırmış vaziyette. Yara savunma subayı geldi. “Efendim, geminin su üstünde durma kabiliyeti kalmadı gemiyi terk kararı vermeniz lazım” dedi. Geminin su alıp almadığını sordum. Almadığını söyledi. “Siz yangınla mücadeleye devam edin, ben zamanı gelince terk emrini veririm” dedim.

En Tehlikeli Durum Kazan Dairesindeki Yangın Kazan dairesiyle kıçtaki er kamarasındaki yangın cephaneliğe geçerse, bütün gemi içindekilerle birlikte infilak edecek. Şimdi iki durum arasında karar vermek zorundaydım. Terk emri versem, personel turuncu can yelekleriyle güvertede toplanacak, havadaki uçaklara hedef olacak veya daha can salı denize inmeden kendilerini denize atıp telef olacaklar. Beklesen, geminin infilak riski var. Hepsi birden gidecek. Ben böyle düşündüm: Uçaklar havadayken terk emri verirsem, bu uçaklar hemen saldıracaklar. Bütün personeli kayıp edeceğiz. Geminin ne zaman infilak edeceği ise belli değil. Onun için, uçaklar gidene kadar beklemeye karar verdim. Uçaklar ortadan kaybolduktan sonra, gemiyi terk düzenine geçtim. Personeli indirmeye başladık. Tabii, düşünülmeyen birçok nokta çıkıyor karşımıza. Bazı can salları hava taarruzu sırasında, mermi isabeti almış ve delinmiş. Gemi komutanı vasıta motoruyla gemiyi terk eder.
Taarruz da, vasıta motoru da parçalanmış. Barışta koyulan kuralların, harpte bazen işlemediğinin birçok örneği ile karşı karşıyayız. Ben köprü üzerindeyim. Geminin terkini köprü üzerinden idare ediyorum. Herkes sala binip gemiyi terk etti. Benim yanımda muharebe subayı ve seyir astsubayı kaldı. Gemiyi o halde bırakıp gidemiyorum. Çakılıp kaldım. İradem beynime hükmedemiyor. Seyir astsubayı cebinden bir sigara çıkardı. Buruş kırış olmuş sigarayı alıp yaktım. Topçu subayı
kuledeydi. Ben uçakların olası bir saldırısına karşı top personeli ile cephanelik personelinin en sona kalmalarını istemiştim. Herkes terk ettikten sonra, Baş taraftaki bu personelinde sallara binmesini söyledim. Şehit topçu subayı Ercan Dinçoğlu çok mert, cesur ve bulunmaz bir çocuktu. Savaş sırasın da bütün bu meziyetlerine yakından şahit oldum. Terk etmeden önce, bütün gemiyi dolaşmış. Güvertede,
delinmiş salların erzak torbalarını toplamış. Suda daha uzun süre kalabiliriz diye. Sonra gitmiş, silah deposundan hafif silah ve mermilerini almış. Onlarda ayrıldıktan sonra, seyir ve muharebe subaylarını yanıma alarak Başön’e gittim. Bir tarafta benim binmem gereken sal, öbür tarafta Ercan Dinçoğlu'nun salı. “Komutanım ne olur bizim sala gelin!” diyordu.

Muharebe Subayı Necati Gürkaya evladım, seyyar telsiz cihazını almış bir naylon torbaya koymuş, boynuna bağlamış. Can yelekleri şişirmeli. Baktım, muharebe subayı can yeleğini şişirmeden atıyor kendini. “Şişir de öyle atla!” dedim.

Efendim; usul şişirmeden atlamaktır, denizde şişireceğim; dedi ve atladı. Boynundaki telsizin ağırlığıyla olsa gerek, gömüldü, gitti. Ya da, yeleğin içindeki karbondioksit gazı bitmişti! Seyir astsubayının arkasından, bende atladım. Böylece geminin terki
tamamlanmıştı. Ercan Dinçoğlu'nun salına geçtim. Şiddetli rüzgarda sallar kayıyor. Biz salların üstünden kayıyoruz. Gemi alev alev yanıyor. Mareşal Çakmak gemisi rotasını Kuzeye çeviriyor. Bir süre sonra kuzeyden bir geminin yaklaştığını gördüm: Mareşal Çakmak gemisi. Herhalde denizin üstünde bizi gördü. Toplamaya geliyor
diye düşündüm. Yanılmışım. Saat 18.30 sularında bir hava saldırısı daha oldu. Ama sallara değil. Yanan Kocatepe'ye. Mareşal Çakmak gemisi havaya doğru ateş etmeye başladı. Sonra rotasını kuzeye çevirdi. Saat 21 sularında, Kocatepe büyük bir infilakla battı. Geminin akaryakıt ve cephanesiyle birlikte infilak edişini ve batışını unutamıyorum. Saldaki çocuklar dan bir kısmı, saldırı sırasında kendilerini denize
attılar. 5-6 kişiyi de böylece kaybettik.
 

Suda Kalmanın Ruh Hâleti


Ben 24 saat suda kaldım. O suda kalma sırasında, herkesin ruh haleti değişik oluyor ama herkesi bir ölüm korkusu sarıyor. Bir kısmı suyunun aşının biteceğinden endişe ediyor. Bir kısmı hava saldırısından endişe ediyor. Bu korkuyla, bazıları kendilerini denize atıp yüzerek karaya çıkmayı denediler. Bir kaç kişiyi de, bu yüzden kaybettik.
Salın içinde dursa, sürüden ayrılmasa, bir şey olmayacak. Ama anlatamıyorsun… Gece olunca, kötü düşünüp, kötü şeyler yapmasınlar, biraz oyalansınlar diye bir vardiya sistemi kurdum. Bazılarına gözetleme, bazılarına hafif hafif kürek çekmek, bazılarına salı temizlemek, bazılarına da olayları not etmek görevini verdim.
Bizim gemiden 30 sal vardı. İlk taarruzdan sonra, sallar iplerini keserek birbirlerinden ayrıldılar. Mani olamıyorsun. Aslında usül, hepsinin birbirine bağlı olması. Başlarında da motor gidecek, hepsini sürükleyecek. Ama motor yok ki. Gideceğin yere gidemiyorsun, ama toplu halde bulununca, bir kurtarma gelip toptan kurtarabilir. Ama
psikoloji içinde bağlı kalmanın mümkün olamadığını gördüm. Bütün gece morallerini yüksek tutmaları için, suyumuz ve erzakımız, şekerimiz, sigaramız var; diye konuştum. Susuzluktan korktuklarını görünce gece boyunca su içmeyip, mesaj vermeye çalıştım. Ertesi sabahta geçti. İsrail okul gemisi denizden askerlerimizi topluyor: Öğleden sonra saat 16:00’ya doğru, bir geminin bize yaklaştığını gördük.
Ufak bir balıkçı gemisi görünümün de. İsrail Deniz Ticaret Okulu'nun, eğitim ve gezi tek nesiymiş. Kaptanı İstanbul’da kalmıştı ve Türkçe konuşuyordu. Beni gemiye aldı. Yunanistan ziyaretinden dönüyorlarmış. İsrail'e mevki koymak için, Kıbrıs 'a yaklaşınca, bizi görüp rota çevirmişler. Hemen bizim saldaki ve etrafımızda göre bildiğimiz 3-4 saldaki çocukları aldık tekneye. Etrafta görünen sal kalmayınca,
Hayfa'ya doğru yola çıktık. Kaptan'a, duş yapabilmek için su olup olmadığını sordum. Olumlu yanıtı üzerine en çok ihtiyacım olan şeyi yaptım. Üzerimizdeki işbaşıları
çıkarıp, beraberimdeki büfeciye yıkatıp ütülettim. Gemisinin kaptan Binasi, kendi işbaşılarından birini, benimkiler kuruyana kadar giyeyim diye bana verdi. Kot kumaşından kısa bir pantolon ve gömlek. Sen açsındır; diyerek birde sofra hazırlanmış. Sofrada peynir, ekmek ve şarap var. Sonra ben vurdum kafayı yattım.
Kaptan Binasi durumu telsizle Hayfa'ya bildirdi. Kurtarılan personelin listesini verdi. Bir THY uçağının Hayfa'ya gelip, bizleri Türkiye'ye götürmesini sağladı. Kendisinden, basına haber verilmemesini ve içeriye alınmamalarını rica ettim. Bunu da temin etti. Hayfaya geldiğimizde, bizi limanlardaki ambarlardan birinin içinde kurdukları diskte karşıladılar. Çıkanın adını, soyadını alıyorlar, uzatmadan gümrük ve polis, girdi çıktılarını tamamlıyorlar, sonra hepimizin eline birer sandviç, soğuk meşrubat ve sigara paketi tutuşturarak yolcu ediyorlardı. Türkçe bilen memurlar ve çok iyi hazırlanmış bir
organizasyon sayesinde, hiçbir güçlük çekmeden bir otobüse bindirildik.
Otobüste İsrail'deki ataşe militerimiz bizi karşıladı. Getirdiği bir karton sigarayı personele dağıttı. Ama maalesef oda ihtiyacımız olan bilgileri verecek durumda değildi. Ankara'ya vardığımızda bizi karargaha aldılar. Denizden çıkmış insanlarız, bir kısmı denize atlarken işbaşışısını bile çıkarmış. Karargahta, bir tabura geçtik. Deniz Kuvvetleri Komutanı Kayacan çocukların kahramanlıklarını ve geçmiş olsun dileklerini dile getiren bir konuşma yaptı. Personele taburda yer hazırlamışlar. Orada yatacaklar. Ben, bu personelin savaş alanından geldiğini, günlerce denizde ölüm kalım mücadelesi verdiğini, bir çoğunun psikolojik tedaviye ihtiyacı olabileceğini söyledim. Pekiyi; dediler. Denizin üstünde hâlâ sizden yardım bekleyen personelim var. Bunların kurtarılması için harekete geçildi mi; diye sordum. Kuvvet komutanı harekat başkanıyla görüşmem için talimat verdi. Harekat başkanı beni beklemediğim kadar sert bir tavırla karşıladı. Sanki ben yanlış bir iş yapmışım da, onun hesabını soruyordu. Sen sallarını bir arada tutamamışsın, dağıtmışsın, şimdi onla rı ben nereden bulacağım? dedi.
Efendim, siz denizde saldayken, üzerinizden hiç Hava Kuvvetleri uçtu mu? O insanların psikolojisinin ne olduğunu biliyor musunuz? Kimi kendini denize atıyor, kimi salın iplerini kesiyor. Geminin nerede battığı belli. Personelin, sallarında o bölgede aranması gerekir dedim ve bir plan yapıp onun üzerinde nerelerin aranması gerektiğini anlattım. Bir kısım personelde, Libya'lılar ve İngilizler tarafınca kurtarılıyor: Bizim İsrailliler tarafından kurtarılışımızın ardından, bir grup personelimizde, Libyalılarca kurtarıldı. Kaddafi bu askerlerimizi en mükellef sofralarda, yiyecek ve içeceklerle ağırladıktan sonra, yeşil üniformalar, ayak kabılar giydirerek ülkemize yolladı. Bir kısım personelimizi de, denizden İngilizler topladı. Fiemanillah
Devam Edecek…

 

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.