Adam ne yapacağını düşünürken, hayvan saatlerce anırır.
En sonunda çiftçi, hayvanın yaşlı olduğunu ve kuyunun da zaten kapanması gerektiğini düşünür ve eşeği çıkartmaya değmeyeceğine karar verir.
Bütün komşularını yardıma çağırır.
Her biri birer kürek alarak kuyuya toprak atmaya başlarlar. Eşek ne olduğunu fark edince, önce daha beter bağırmaya başlar.
Sonra, herkesin şaşkınlığına, sesini keser...
Birkaç kürek toprak daha attıktan sonra, çiftçi kuyuya bakar. Gözlerine inanamaz...
Eşek, sırtına düşen her kürek toprakla müthiş bir şey yapmakta, toprağı aşağıya silkeleyerek yukarı çıkmasına basamak hazırlamaktadır.
Bir süre sonra, komşular toprak atmaya devam edince, herkesin şaşkınlığı altında eşek, kuyunun kenarından dışarı bir adım atıp, koşarak uzaklaşır!
(DH Form’dan alıntı)
Çıkarım:
Bu öykü, birçoğumuza basit gelebilir ama derinlere inildiğinde, bu öykü yaşama yönelik büyük bir ders taşır aslında...
Eşeğin kuyunun dibinden yukarı çıkmak için toprakları silkelemesi, zorlukları fırsata çevirmemiz gerektiğini öğretir.
Unutmayın hayat üzerinize hep toprak atacaktır; her türlü pislik ile..!
Kuyudan çıkmanın sırrı, bu pisliği silkeleyip bir adım yükselmektir.
Sıkıntılarımızın her biri bir adımdır...
En derin kuyulardan bile yılmayarak, usanmayarak çıkabiliriz.
Yeter ki sabredelim, umudumuzu yitirmeyelim.
Umutsuzluk yok, çünkü her zaman bir kapı vardır açık yahut açılacak, hep yeni bir yol vardır yaşamda...
Karşılaştığınız her zorluk sizi bir adım ilerletsin, eğer pes eder ve vazgeçerseniz işti o zaman her şey bitmiş demektir..!
Yaşam, bir kuyunun içine düştüğünüzde nasıl bir yol izleyeceğinize yönelik size pek ipucu vermez.
Herkesin yaşamında bir kuyu vardır zaten; kimi zaman o kuyu geçmişte yaşadığımız acılar, kimi zaman korkularımız, kimi kez de bir türlü baş edemediğimiz zorluklardır.
Ama gerçek şu ki, her kuyu insanın sınırlarını zorlayan bir meydan okuma sunar...
Yaşam kimi kez hiç beklemediğimiz bir anda üzerimize bir yük bırakır. İşlerimiz ters gider, hayallerimiz yarım kalır, insanlar bizi hayal kırıklığına uğratır.
Seçimi yapmak bize aittir...
O kuyunun içinde umarsızca kalmak mı, yoksa tıpkı öyküdeki eşek gibi, üzerimize atılan her toprak küreğini silkeleyip kendimize bir çıkış yolu oluşturmayı mı deneyeceğiz?
İnsan, kuyuda kalmayı seçerse, yaşam ona karanlık bir döngü sunar. Ama silkelenip çıkmayı seçerse, en zorlu anlar bile bir öğrenme deneyimine dönüşür.
Yaşamımızın büyük bir kısmını endişelerle harcarız.
Oysa çoğu endişemiz hiçbir zaman gerçeğe dönüşmez.
Endişe, insanın kendi oluşturduğu bir hapishanedir.
Gelecekte olacak bir şey için bugünü mahvetmek yaşamın kendisine karşı haksızlıktır her şeyden önce...
Yaşam, karmaşıklaştıkça içinden çıkılmaz bir hal alır.
Hep daha fazlasını isteriz; daha fazla para, daha fazla başarı, daha fazla eşya...
Oysa mutluluk, sahip olduklarımızı fark etmekten ve şükretmekten geçer.
Şükretmek, hayatın bize sunduğu güzelliklerin farkına varmaktır.
Üzerine gelen zorlukları fırsata çevirebilenleri ödüllendirir yaşam, bunu unutmamak gerekir...
Düzeltme: Önceki günkü ‘Sıra dışı büyük depremin yıl dönümünde ne durumdayız?’ başlıklı yazımızda Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş’ın isminin geçtiği tümcede ‘Önceki Başkan’ sözcükleri sehven eksik çıkmıştır, düzeltir, özür dilerim...
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
ORHAN KAPLAN
Çoğu kez başka bir çıkış kapısı vardır mutlaka...
Bir gün, bir çiftçinin eşeği kuyuya düşer.
Adam ne yapacağını düşünürken, hayvan saatlerce anırır.
En sonunda çiftçi, hayvanın yaşlı olduğunu ve kuyunun da zaten kapanması gerektiğini düşünür ve eşeği çıkartmaya değmeyeceğine karar verir.
Bütün komşularını yardıma çağırır.
Her biri birer kürek alarak kuyuya toprak atmaya başlarlar. Eşek ne olduğunu fark edince, önce daha beter bağırmaya başlar.
Sonra, herkesin şaşkınlığına, sesini keser...
Birkaç kürek toprak daha attıktan sonra, çiftçi kuyuya bakar. Gözlerine inanamaz...
Eşek, sırtına düşen her kürek toprakla müthiş bir şey yapmakta, toprağı aşağıya silkeleyerek yukarı çıkmasına basamak hazırlamaktadır.
Bir süre sonra, komşular toprak atmaya devam edince, herkesin şaşkınlığı altında eşek, kuyunun kenarından dışarı bir adım atıp, koşarak uzaklaşır!
(DH Form’dan alıntı)
Çıkarım:
Bu öykü, birçoğumuza basit gelebilir ama derinlere inildiğinde, bu öykü yaşama yönelik büyük bir ders taşır aslında...
Eşeğin kuyunun dibinden yukarı çıkmak için toprakları silkelemesi, zorlukları fırsata çevirmemiz gerektiğini öğretir.
Unutmayın hayat üzerinize hep toprak atacaktır; her türlü pislik ile..!
Kuyudan çıkmanın sırrı, bu pisliği silkeleyip bir adım yükselmektir.
Sıkıntılarımızın her biri bir adımdır...
En derin kuyulardan bile yılmayarak, usanmayarak çıkabiliriz.
Yeter ki sabredelim, umudumuzu yitirmeyelim.
Umutsuzluk yok, çünkü her zaman bir kapı vardır açık yahut açılacak, hep yeni bir yol vardır yaşamda...
Karşılaştığınız her zorluk sizi bir adım ilerletsin, eğer pes eder ve vazgeçerseniz işti o zaman her şey bitmiş demektir..!
Yaşam, bir kuyunun içine düştüğünüzde nasıl bir yol izleyeceğinize yönelik size pek ipucu vermez.
Herkesin yaşamında bir kuyu vardır zaten; kimi zaman o kuyu geçmişte yaşadığımız acılar, kimi zaman korkularımız, kimi kez de bir türlü baş edemediğimiz zorluklardır.
Ama gerçek şu ki, her kuyu insanın sınırlarını zorlayan bir meydan okuma sunar...
Yaşam kimi kez hiç beklemediğimiz bir anda üzerimize bir yük bırakır. İşlerimiz ters gider, hayallerimiz yarım kalır, insanlar bizi hayal kırıklığına uğratır.
Seçimi yapmak bize aittir...
O kuyunun içinde umarsızca kalmak mı, yoksa tıpkı öyküdeki eşek gibi, üzerimize atılan her toprak küreğini silkeleyip kendimize bir çıkış yolu oluşturmayı mı deneyeceğiz?
İnsan, kuyuda kalmayı seçerse, yaşam ona karanlık bir döngü sunar. Ama silkelenip çıkmayı seçerse, en zorlu anlar bile bir öğrenme deneyimine dönüşür.
Yaşamımızın büyük bir kısmını endişelerle harcarız.
Oysa çoğu endişemiz hiçbir zaman gerçeğe dönüşmez.
Endişe, insanın kendi oluşturduğu bir hapishanedir.
Gelecekte olacak bir şey için bugünü mahvetmek yaşamın kendisine karşı haksızlıktır her şeyden önce...
Yaşam, karmaşıklaştıkça içinden çıkılmaz bir hal alır.
Hep daha fazlasını isteriz; daha fazla para, daha fazla başarı, daha fazla eşya...
Oysa mutluluk, sahip olduklarımızı fark etmekten ve şükretmekten geçer.
Şükretmek, hayatın bize sunduğu güzelliklerin farkına varmaktır.
Üzerine gelen zorlukları fırsata çevirebilenleri ödüllendirir yaşam, bunu unutmamak gerekir...
Düzeltme: Önceki günkü ‘Sıra dışı büyük depremin yıl dönümünde ne durumdayız?’ başlıklı yazımızda Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş’ın isminin geçtiği tümcede ‘Önceki Başkan’ sözcükleri sehven eksik çıkmıştır, düzeltir, özür dilerim...