Hava Durumu

DERS!..

Yazının Giriş Tarihi: 18.12.2022 17:01
Yazının Güncellenme Tarihi: 18.12.2022 17:01

Üstlerine küçük gelen yırtık pırtık mantolar giymiş biri kız iki çocuk, birbirlerine sokulmuş dış kapının önünde duruyorlardı.

"Kullanılmış kâğıt var mı bayan?" diye sordular.

Kadın meşguldü. ‘Yok’ deyip onları başımdan savmak istedi, ama o sırada gözü ayakkabılarına ilişti.

Karla kaplanmış ince sandaletlerden giymişlerdi...

Dayanamadı; "İçeri girin, size bir fincan sıcak kakao yapayım" dedi kadın.

Bir şey demediler ama şöminenin önüne doğru ilerlediler.

Islak sandaletleri şöminenin önünde izler bırakmıştı.

Dışarıda soğuğa karşı kendilerini biraz toparlamaları için onlara kakao ile reçelli ekmek vermişti.

Sonra mutfağa geri döndü...

Ön odadan hiç ses gelmemesi dikkatini çekmişti.

İçeri baktı...

Kız, boş kakao fincanını iki elinin arasında tutmuş, içine bakıyordu.

Oğlan, düz bir sesle sordu;
"Hanım efendi siz zengin misiniz?"
Kanepelerinin eskimiş kılıflarına baktı kadın ve ;
"Zengin olmak mı, hayır tabii ki zengin değiliz." dedi.
Kız fincanını dikkatle tabağına yerleştirirken kadına sordu;
"Fincanlarınızla tabaklarınız takım da..." dedi.
Sesinde bildik bir açlık vardı, ama bu karnının açlığı değildi.

Sonra kâğıt çuvallarını yüklenip ayrıldılar evden...

Teşekkür bile etmemişlerdi!..

Ama kadına göre etmeleri de gerekmiyordu, çünkü daha fazlasını yapmışlardı bu çocuklar.

Buz mavisi seramik fincanlar ve tabakları takımdılar...

Mutfağa geri döndü patateslere baktı, et suyuna karıştırdı.

Patates ve et suyu, başlarını sokacak bir ev, düzenli bir işi olan kocası, mutlu bir yaşamı vardı.

Bunlar da tam takımdı...

Ve galiba gerçekten zenginlerdi...

Sandalyeleri şöminenin önünden kaldırdı, odayı topladı. Küçük sandaletlerin çamurlu izleri hâlâ şöminenin önündeydi.

Onları temizlemedi...

Ne kadar zengin olduklarını unutmamak için, onların orada kalmalarını istedi...

İçine bir sıkıntı geldiğinde onlara bakıyordu artık...

 

Alıntı: (DH Forum, Ünsal07-Binbaşı)

 

Kıssadan Hisse:

 

Dünyamız gittikçe materyalist bir dünya haline geliyor.

Her şey maddi değerlerle ölçülüyor.

Yoksulun değeri yok, parası olan değerli...

Aslında çoğumuz gerçek varsıllığın ne olduğunu bilmiyoruz.

Varsıl” sözcüğünün sözlük anlamı, “parası çok olan” dır.

Daha çok paranın daha çok mutluluk ve huzur getireceği sanılır...

Varsıllık deyince, bizim aklımıza hep mal, mülk ve servet sahibi olmak gelir.

Bu, varsıllığın maddî ve görünen yönüdür.

Ama asıl zenginlik bunlardan ibaret değildir.

Zenginlik gerçek bir mutluluk getirmez.

Atalarımızın söylediği gibi, “Para ile saadet olmaz”.

Çevremiz mutsuz zenginlerle dolu...

Böyle olmasına karşın kendimizden daha zengin kişileri kıskanırız yine de.

Kanaatkâr olmak kuşkusuz, ele geçen ile geçinmektir ama yetinmek değil...

Daha fazla kazanmak ve üretmek için çaba göstermek kanaata aykırı değildir.

Ancak sınırsız bir kazanma hırsı içinde olmamak da gerekir.

Bu hususu, İslâm büyükleri “Dünya elimizde olmalı ama gönlümüze girmemeli” diye ifade etmişlerdir.

Sanırım gerçek zenginlik de budur.

Çünkü gönlü tok kimse, elindekileri harcamasını bilir.

Gözü aç ya da aşırı derecede cimri olan ise, kimseye bir şey vermez kendisi de yeterince yararlanamaz.

Böyle birinin zenginliğine de asla zenginlik denilmez...

 

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.