Tarih sahnesinde her ne kadar bir devletin yıkılışı çoğunlukla bir dönemin sonu olarak yorumlansa da aslında aynı zamanda başka bir devletin yahut düzenin başlangıcı da demektir.
Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılmasının ardından 1923’te kurulan Türkiye Cumhuriyeti de bu bağlamda değerlendirilebilir.
Selçuklu’nun devamının Osmanlı olması gibi…
Ne ki, Türkiye’nin Osmanlı’nın kaçınılmaz bir devamı olduğu gerçeği yanında aksini savunan bir kesim de vardır.
Sürecin bir devamlılık değil kopuş olduğunu savlayanlar da var yani…
Aslında iki devlet arasında kaçınılmaz bir tarihsel bağlam bulunmakta, sosyo-politik yapılar ve gündelik yaşam karşılaştırmalarında birbiriyle bağlaşık yapılar açıkça görülmektedir.
Osmanlı’dan öte Kara Kuvvetlerinin kuruluş tarihi olarak, Büyük Hun İmparatoru Mete Han’ın tahta çıkış tarihi olan MÖ 209 yılının esas alındığı gerçeği göz ardı edilebilir mi?
Ve pek çok kurumun kuruluş yıllarının yüzlerce, binlerce yıl öncesine dayandırıldığı gerçeği açık değil midir..?
Danıştay, Yargıtay, Sayıştay, ilkokulundan üniversitesine kadar okullar, ordu, parlamento, siyasî partiler, itfaiye, posta, jandarma ve polis teşkilâtları, kanunlar, spor kulüpleri, Kızılay, Yeşilay, Ziraat Bankası, gazeteler, Osmanlının bayrağı…
Bütün bu kurumlar Osmanlı’dan kalma değil midir?
* * *
Osmanlı ile Türkiye arasında kaçınılmaz bir devamlılık olduğu görüşü; Osmanlı’nın 18. ve 19. yüzyıllardaki modernleşme çabalarınınCumhuriyet rejimiyle beraber ivme kazanmasına dayanmaktadır. 18.yy’dan itibaren artan askeri başarısızlıklar ve toprak kayıpları; Osmanlı’nın Batı karşısında gücünü yitirmeye başladığının birer kanıtı niteliğindedir.
Devleti yeniden ayağa kaldırmak isteyen Osmanlı yöneticileri, Batı’yı yakalamak yahut en azından aradaki güç açığını azaltabilmek adına çeşitli reformları yapmayı mecbur zorunlu bırakmıştı.
Öncelikle askeri zeminde başlayan nizam-ı cedid gibi modern ordu kurmaya yönelik çalışmalar yanında Tanzimat ve Islahat Fermanları gibi hukuki ve idari reformlar aracılığıyla halkın tüm kesiminin eşitliği ile devletin yönetim sistemini daha sistematik hale getiren tüm bu çalışmalar; Osmanlı İmparatorluğu’nun Batılılaşma ve modernleşme çabalarının birer göstergesi değil miydi?
Ne ki, bu modernleşme süreci tamamlanamamış, Osmanlı’nın yıkılması bu atılımlar tamamen yaşama geçirilememiştir.
Ancak yukarıda sözü edilen Tanzimat ve Islahat Fermanları’nın bir bakıma Cumhuriyet’in hukuk devleti anlayışının temelini oluşturduğu savlanabilir hiç kuşkusuz…
* * *
Türkiye Cumhuriyeti’nin Osmanlı İmparatorluk alanına yoğunlaşması olması gereken şey değil midir aslında?
Bu, hem kendi çıkarları gereği ve hem de komşu ülkeler insanlarıyla var olan inanç ve gönül bağının bir gereğidir hiç kuşkusuz.
Olağan, olması gereken bir durum yani…
Zaten Türkiye Cumhuriyeti, Osmanlı'nın doğrudan devamı olduğundan bundan doğal ne olabilir?
Türkiye Cumhuriyeti, İmparatorluğun bir anlamda net bakiyesidir ve doğrudan devamıdır.
Osmanlı, Selçuklu'nun kalıntıları, Türkiye Cumhuriyeti ise Osmanlı'nın kalıntıları üzerinde kurulmuştur.
Anadolu Türk tarihi ise her üçü kapsar…
Selçuklular ile göç, Osmanlı ile yükseliş ve Cumhuriyet ile kurtuluş…
Üçü de bize ait yani…
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
ORHAN KAPLAN
Selçuklu, Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti…
Tarih sahnesinde her ne kadar bir devletin yıkılışı çoğunlukla bir dönemin sonu olarak yorumlansa da aslında aynı zamanda başka bir devletin yahut düzenin başlangıcı da demektir.
Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılmasının ardından 1923’te kurulan Türkiye Cumhuriyeti de bu bağlamda değerlendirilebilir.
Selçuklu’nun devamının Osmanlı olması gibi…
Ne ki, Türkiye’nin Osmanlı’nın kaçınılmaz bir devamı olduğu gerçeği yanında aksini savunan bir kesim de vardır.
Sürecin bir devamlılık değil kopuş olduğunu savlayanlar da var yani…
Aslında iki devlet arasında kaçınılmaz bir tarihsel bağlam bulunmakta, sosyo-politik yapılar ve gündelik yaşam karşılaştırmalarında birbiriyle bağlaşık yapılar açıkça görülmektedir.
Osmanlı’dan öte Kara Kuvvetlerinin kuruluş tarihi olarak, Büyük Hun İmparatoru Mete Han’ın tahta çıkış tarihi olan MÖ 209 yılının esas alındığı gerçeği göz ardı edilebilir mi?
Ve pek çok kurumun kuruluş yıllarının yüzlerce, binlerce yıl öncesine dayandırıldığı gerçeği açık değil midir..?
Danıştay, Yargıtay, Sayıştay, ilkokulundan üniversitesine kadar okullar, ordu, parlamento, siyasî partiler, itfaiye, posta, jandarma ve polis teşkilâtları, kanunlar, spor kulüpleri, Kızılay, Yeşilay, Ziraat Bankası, gazeteler, Osmanlının bayrağı…
Bütün bu kurumlar Osmanlı’dan kalma değil midir?
* * *
Osmanlı ile Türkiye arasında kaçınılmaz bir devamlılık olduğu görüşü; Osmanlı’nın 18. ve 19. yüzyıllardaki modernleşme çabalarının Cumhuriyet rejimiyle beraber ivme kazanmasına dayanmaktadır. 18.yy’dan itibaren artan askeri başarısızlıklar ve toprak kayıpları; Osmanlı’nın Batı karşısında gücünü yitirmeye başladığının birer kanıtı niteliğindedir.
Devleti yeniden ayağa kaldırmak isteyen Osmanlı yöneticileri, Batı’yı yakalamak yahut en azından aradaki güç açığını azaltabilmek adına çeşitli reformları yapmayı mecbur zorunlu bırakmıştı.
Öncelikle askeri zeminde başlayan nizam-ı cedid gibi modern ordu kurmaya yönelik çalışmalar yanında Tanzimat ve Islahat Fermanları gibi hukuki ve idari reformlar aracılığıyla halkın tüm kesiminin eşitliği ile devletin yönetim sistemini daha sistematik hale getiren tüm bu çalışmalar; Osmanlı İmparatorluğu’nun Batılılaşma ve modernleşme çabalarının birer göstergesi değil miydi?
Ne ki, bu modernleşme süreci tamamlanamamış, Osmanlı’nın yıkılması bu atılımlar tamamen yaşama geçirilememiştir.
Ancak yukarıda sözü edilen Tanzimat ve Islahat Fermanları’nın bir bakıma Cumhuriyet’in hukuk devleti anlayışının temelini oluşturduğu savlanabilir hiç kuşkusuz…
* * *
Türkiye Cumhuriyeti’nin Osmanlı İmparatorluk alanına yoğunlaşması olması gereken şey değil midir aslında?
Bu, hem kendi çıkarları gereği ve hem de komşu ülkeler insanlarıyla var olan inanç ve gönül bağının bir gereğidir hiç kuşkusuz.
Olağan, olması gereken bir durum yani…
Zaten Türkiye Cumhuriyeti, Osmanlı'nın doğrudan devamı olduğundan bundan doğal ne olabilir?
Türkiye Cumhuriyeti, İmparatorluğun bir anlamda net bakiyesidir ve doğrudan devamıdır.
Osmanlı, Selçuklu'nun kalıntıları, Türkiye Cumhuriyeti ise Osmanlı'nın kalıntıları üzerinde kurulmuştur.
Anadolu Türk tarihi ise her üçü kapsar…
Selçuklular ile göç, Osmanlı ile yükseliş ve Cumhuriyet ile kurtuluş…
Üçü de bize ait yani…