Hava Durumu

ÇEVRE ve İMAR İLİŞKİLERİ (5)

Yazının Giriş Tarihi: 23.06.2024 19:57
Yazının Güncellenme Tarihi: 23.06.2024 19:57

Allah’ın (C.C) bu ayetini çok iyi bilen Peygamberimiz (SAV) bu konuda bizlere örnek olmuştur. Medine’ye hicret ettikten sonra mamur hale getirmek için bizzat kendisi çalışmıştır. Bilindiği üzere Mekke şehrine yakın Arafat ve Mina dediğimiz belli bir kısım bölge harem olarak ilan edilmiş, bu bölgelerde yaşayan tüm canlılara ağaçlarda dahil olmak üzere zarar verilmemesi emredilmiştir. Hatta tarihte resmen ilk ilan edilen koruma amaçlı SİT Bölgesi Arafat ve Mina bölgesidir. Adiy Bin Zeydin rivayet ettiği bir hadiste “ Peygamber (SAV)’in Medine’nin her cihetinden 30 km uzaklığa kadar tahminen 1000km2 ‘lik bir alanı koruma bölgesi ilan ettiğini, bu bölgedeki ağaç ve dallarının kesilmemesi, avlak olarak kullanılmamasını” salık vermiştir. İlk gittiğinde Peygamberimiz (SAV) taşlayan Taif Halkı sonradan Müslüman olmak için Medine’ye bir heyet göndermiş, bizzat peygamberimizin kendisinin hazırlattığı anlaşma metinine “ Taif bölgesi vadilerinin koruma altına alındığını, bitki örtüsünü tahrip etmenin ve hayvanlarını avlamanın yasak olduğu ve bu yasağa uymayanların cezalandırılacağı “ibaresini yazmıştır. (Ebu Davut). Peygamberimizin (SAV) vefatından sonra Hz. Ömer (RA) hilafeti döneminde bu emrinamebazalınarak, yasağa uymayan birisini cezalandırmıştır. “Kıyametin kopacağını yakınen bilsen bile elindeki fidanı dik” emri dinimizdedir. İnsan ve hayvanların faydalandığı, gölgesinde serinledikleri sidr ağacını kesmeyi Peygamberimiz (SAV) yasaklamış ve kesene de beddua ettiği (Ebu Davud) da yazılıdır.

Bursa Ovası ve Çevre İlişkileri :

Bursa’nın teknolojik olarak gelişmesi, Sanayi bölgelerinin açılması ile büyük tesislerin Bursa da bina edilmesi, Uludağ Üniversitesinin Bursa’ya kurulması sonucu, şehrimiz içerden ve dışarıdan büyük oranda göç almıştır. Hızlı nüfus artışı barınma ihtiyacını doğurmuş, bu ihtiyaç konut sektörünü geliştirmiştir. Yerel yöneticiler bireyin bu ihtiyaçlarını zamanın da gidermede geri kalınca, bireylerin fiilleri, yerel idari hizmetlerin önüne geçmiştir. İdari yapı bireyin çok arkasında kalınca, menfaatler dengesi ağır basan bireyler konut ihtiyaçlarını kendileri gidermeye kalkışmış, bunun sonucu olarak düzensiz ve çarpık bir kentleşme başlamıştır. Siyasilerde oy kaygıları ile kargaşaya ses çıkarmamışlardır. Bu şehre ihanet ve ihmaller zinciri sonucu da, Bursa şehri yeşilden arındırılmış, kentin ve ovanın silueti yeşilden karakuşiye dönmüştür.

Bursa Ovasının beton yığını haline dönüşmesinde, ormanlarının ve seyir teraslarının çöp yığınlarına dönüşmesinde, kabahat sadece mahalli idareler de değil, birey olarak bizim de büyük katkılarımız olmuştur. Zira biz türk milleti olarak kendimizi hala çadır toplumunda yaşadığımızı zannediyoruz. Çadırımızın içindeki çerçöpü süpürüp dışarıya attığımız da temizlendik zannediyoruz. Halbuki günümüz global dünyasında, sokaklarımız, mahallemiz, şehrimiz ülkemiz ve hatta içinde yaşadığımız galaksimizin tamamı bizim çadırımız ve evimizin içi sayılır. Düşünce ne medeniyet ufkumuzu bu derece yüksek tutmamız gerekir. Gelişen teknoloji ile birlikte, eskiden çok büyük sandığımız dünyamız iyice küçülmüştür. Şehirlerin bir fabrikasının bacasından çıkan zehirli gazlar, sadece o şehirle sınırlı kalmıyor, atmosfer içindeki hava akımları sayesinde kısa sürede bütün dünyaya yayılabiliyor.

Bu şehirde yaşayan biri olarak çevremizin, yine bizler tarafından nasıl harap edildiğini şöyle bir sokağa çıktığımızda, aracımızla tebdili mekanda fayda var deyip bir yerlere gittiğimizde esefle görüyoruz. Şöyle bir cumartesi Pazar günü çoluk çocuğu alıp tabiatla baş başa kalalım diye bir piknik alanına vardığımızda, artıkların oracıkta öylece bırakıldığını, çöplerin poşetlerin ve hatta çocuk bezlerinin dahi olduğu gibi terkedildiğini, o güzelim yeşil alanların bira şişeleri ile pet şişelerle ne hale getirildiğini görmüşünüzdür. Yazın sıcaktan bunalıp, serinlemek amacıyla deniz sahillerine hücum ettiğinizde aynı pis manzara ile yine karşılaşmıyor muyuz? Adam sahilde yemiş içmiş, bütün pisliğini orta yerde bırakmış, içtiği içkinin şişesini kırıp, insanların geçeceği asfalta fırlatmış, beş on metre ileride belediyenin koyduğu çöp tenekesine gidemeyecek kadar, insanlığını unutmuş bir nesil… Aracınızla giderken, güzel bir manzara ile karşılaşıyor şöyle ciğerlerime biraz oksijen çekeyim diye yol kıyısında yapılan seyir terasın da durduğunuzda, bakıyorsunuz ki adam inşaatından kalan bütün pislikleri atmış, kimisi eski yatağını yorganını atmış, adam gelmiş bira içmiş yine şişelerini güzelim ağaçlığa fırlatarak katletmiş… Hele hele geçen haftalarda Orhaneli tarafına giderken, iki milyondan fazla insanın su ihtiyacını karşılayan Doğancı barajının üzer belki tonlarla ifade edilebilecek, naylon, şişe yüzer gezer ne varsa pislikle kaplanmış, yetkililer belki her gün bu feci manzarayı görmelerine rağmen duyarsız bir anlayış ve idare yapısı… Artık adı rahmet olan Allah’ın tertemiz kıldığı su, şehrin sokaklarına düştüğünde nur deryası değil çamur olarak akmakta… Bu misalleri çoğaltmak mümkün. Maalesef etrafımızı çepe-çevre saran bu pislik ve çamur deryası, yaşadığımız şehirdeki insanların, manevi inançlarının dejenere olduğunun da bir işareti… Çocukluğumuz da yağmur yağarken dışarıya çıkar “Tekne de hamur, bahçede çamur ver Allah’ım ver kana kana yağmur” diye dua ederdik. Ama o zaman gökyüzünden inen rahmetti. Allah’ın merhameti idi. Şimdilerde sanki sokaklarımıza, sahillerimize pislik olarak aksetmiş gibi.

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.