Hava Durumu

EVLADI-İ FATİHAN BALKANLAR - 8

Yazının Giriş Tarihi: 05.11.2021 16:52
Yazının Güncellenme Tarihi: 05.11.2021 16:52

Adriyatik kıyısındaki Hersek Novadan bir saat kadar  uzaklıkta sarp dağlık yollarını takiben tertemiz koyları seyrede seyrede 16 yüzyıldan kalma orijinal binaların bulunduğu tarihi Kotor şehrine vardık. Kotor ortaçağından kalma haliyle binalar ve etrafını çevreleyen kalesi, o haliyle günümüze kadar muhafaza edilmiş. Deniz tarafından dar bir taş kapı kemer içerisinden şehre girilmekte… etrafı tamamen surlarla çevrili… Resmi binalar, kiliseler, okulları ,meydanları olduğu gibi yerli yerin de… hatta içinde zamanın kadınlarının su almak için geldikleri dedikodu çeşmesi bile var. Sokakları bizim Ayvalık sokakları gibi dar ve labirent şeklinde… binalar ve zemin tamamen taştan yontularak inşa edilmiştir. Halihazır da ise bu orijinalliği kısmen de olsa kaybolmuş, kafeler ve restoranlar ile hediyelik eşya dükkanları ile dolmuş vaziyette oldukça pahalı bir şehir. Bizde olduğu gibi gelen turisti bedavaya ağırlamıyorlar. Bir şişe su bile beş Euro, gerisini siz  düşünün. Kısa bir şehir turundan sonra otelimizin bulunduğu Karadağ’ın başkenti Podgorica şehrine vardık. Şehir denize 30 km mesafede, düzlük bir arazi üzerinde, geniş yolları  ve park bahçeleri çok fazla. Ortasından Zeta nehri geçmekte ve nüfusu da 120 bin civarındadır. Karadağ’da nüfusun çoğunluğu katolik Hristiyanlardan oluşmakta olup %20 kadar da Müslüman Boşnaklar yaşamaktadır.

Karadağ’ın başkenti Podgorica dan da bir gece konakladıktan sonra, Arnavutluk’a gitmek üzere otobüsümüze bindik. Yoğun bir orman örtüsü içinde dar asfalt yollardan yavaş yavaş yol almaya başladık. Yolumuz üzerinde Arnavutların çoğunlukta olduğu Tuzi şehrine uğradık. Şehir camiler ve minarelerin oldukça bol olduğu bir şehir. Yaşantı bizde olduğu gibi kahvehane kültürü fazla… şehrin etrafında üzüm bağları dikilmiş durumda. Bağ dediğimizde öyle üç beş dönümlük bahçeler değil, en az beşyüz dönüm veya yer yer bin dönümlük bahçeler halinde.

Tuzi şehrinden çıktıktan sonra Arnavutluk hududuna geldik. Kısa bir gümrük muamelesinden geçerek tarihte meşhur Hasan Rıza Paşa’nın Osmanlı’nın son dönemin de dört yüz askerle kahramanca koruduğu İşkodra şehrine vardık. Şehir düz bir ova üzerine kurulmuş, etrafındaki dağlardan inen derelerin çayların suladığı bir ova üzerinde.  İşkodra tarihi olarak  da çok önemli şehirdir. Bu öneminden dolayıdır ki; Balkanlar’a hakim olmak isteyen devletler önce işkodrayı almaya çalışmışlardır. Bu jeopolitik önemi nedeniyle Osmanlı daha İstanbul’u almadan önce 1392 senesinde akıncıları göndermiş,  o zamanki İşkodra prensi Yıldırım Beyazıda bağlılığını bildirerek, hakimiyetini kabul etmiştir. Başındaki prensler daha sonra şehri Avusturya Macaristan imparatorluğuna satmış, bilahare Venedikliler hakim olmuş, en sonunda da Fatih döneminde 1467 yılında Mahmut Paşa tarafından Osmanlı topraklarına kesin olarak katılmıştır. Osmanlının balkanlardan köklerinin koparılması da İşkodra kalesinin düşüşü ile olmuştur.  Kale komutanı Hasan Rıza Paşa dörtyüz askerle şehri savunmuş, “Biz Rumeli gazisiyiz kellemizi verir lakin kalemizi vermeyiz” diyerek aylarca savunmuş fakat o tarihte İstanbul’daki  Esat paşa tarafından ihanete uğramış şehri terk etmek zorunda kalmıştır. Ancak işkodradan çıktıktan 4 km sonra Tiran yolu üzerinde sol taraf da Lidyalılardan kalan Rozafa kalesine sığınmış yanındaki kalan son askerleri ile birlikte aylarca bu kaleyi de savunmuştur. Kale içerisinde o zamandan kalma Fatih Cami minaresi yıkılmış, harap vaziyette terkedilmiştir. En sonunda İşkodra şehri Sırp ve  Hırvatlara teslim edilmiş.

Rozafa kalesinin inşası sırasında, bizde olduğu gibi efsaneler anlatırlar. Bir efsaneye  göre kalenin temeli atılırken bir türlü temel tutmaz. Bir kadın kanı temele harcına karıştırılırsa temelin tutacağı söylenir. Temel inşaatında çalışan üç kardeşin hanımları hergün sırayla eşlerine yemek getirirlermiş. Temelin tutması için üç kardeş aralarında anlaşırlar. Yarın yemek sırasının kimde olduğu hanımlara söylenmeyecek, ertesi gün kim getirirse o gelin kurban edilecektir. Üç kardeşakşam iş bitişi evlerine giderler. Gece olunca büyük ve ortanca kardeşler durumu hanımlarına söyler, küçük kardeş ise söylemez. Küçük gelin ertesi günü  yemeyi kaleye getirir. Onu gören eşi durumu anlatır ve kendini kurban edeceğini söyler. Gelin de kabul eder yalnız üç şartım var der. Şartlardan birincisi ben kurban edildikten sonra ayağımın biri kale içinde diğeri de kale dışında kalsın ki, dışardaki ayağımla evime gidebileyim. Kollarımdan biri içeride diğeri de dışarıda kalsın ki dışarıdaki elimle çocuğumu tutabileyim. Göğsümün biri dışarıda kalsın ki küçük çocuğumu emzirebileyim. Bu şekilde bir sadakat ve fedakarlık ve şefkat örneği anlatılır.

Devam edecek…

 

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.