Peygamberin hayatında duanın nasıl yapılacağına dair bir sürü uygulamalar mevcuttur. Biliyorsun Allah peygamberi, bütün insanlığa ışık tutmak üzere gönderilmiştir. Risalet’inin ilk yıllarında Mekke devrinde, Müslümanların gördükleri eziyetleri hepimiz biliyoruz. Ama yüce insan hiçbir zaman ellerini kaldırıp, ilk Müslümanları müşriklerin yaptığı zulümleri def etmek için ağzıyla dua etmedi. Şifahi dua ile birlikte fiilen bu zulmün kaldırılması için, Müslümanlar arasındaki birlik ve tesanüdünü sağlayarak ameli olarak duasını gerçekleştirmeye çalıştı. Baktı ki olmuyor, medineye hicret etti. . Aralarında toplanarak Medine’yi işgale gelen, her türlü teçhizatla donanmış, bin kişilik müşrik ordusuna karşı, isteseydi ellerini kaldırıp “Yarabbi şu düşman ordusunu mahveyle şeklinde Allaha yakarıda bulunabilirdi. ki onun dualarının müstecab olduğuna dair Allah’ın bir vaadi de vardır. Zira peygamberin duasının kabul olunacağını Cenabı hak açıkça beyan etmiştir. Allah’ın rasulü ne yaptı? Allah’a ve Resulüne inanan ve güvenen üç yüz kişi ile birlikte Bedir de müşrik ordusu ile çarpıştı. Hakeza Uhut savaşında ağzı yüzü kılıç darbeleri ile yaraladığı halde bile, ellerini açıp da beddua yerine, ameli duayı tercih ederek elinde kılıçla bizzat savaştı. Bu örnekleri çoğaltmak mümkün.
Belki günümüz Müslüman’ı eline silahı alarak, Filistin’de İsrail ordusuna karşı savaşamaz ama, başımızdaki iktidarın kıytırık günü kurtarmak için yaptığı kınamalardan başka, Filistin halkına insani malzeme yanında silah da gönderebilir. On bin km öteden ABD İsrail’e ve moral yardımı için uçak gemilerini, Akdeniz’e demirliyor, ABD senatosundan demokratlar ve Cumhuriyetçilerin oy birliği ile kırkmilyar dolarlık bir yardımı oybirliği ile çıkarıp, burnumuzun dibine kadar gelerek zırhlı araç ve silah yardımı yapabiliyor. Bizim iktidarımız da fiilen harekete geçip neden silah ve mühimmat yardımı yapamıyor?
Bir kısım fanatik partici çevreler “el altından silah gönderildiğini söyleseler de, bu düşünce bir şeyi yapmadığı halde yapmış gibi düşünmektir. Artık bizler bu züğürt tesellisinden kurtulmalıyız. Gerçi BOP un Ortadoğu’daki teminatı benim diyen bir iktidarın başından, İsrail aleyhine ameli bir dua yapacağı da beklenemez. Sayın Cumhurbaşkanı ve bakanlar bekliyorlar ki, B irleşmişMilletlerden karar çıkacak, taraflar arasında sulhu sağlamak için kendilerinin arabulucu olmasını bekliyorlar.Amaçları, Ukrayna ve Rusya arasındaki tahıl anlaşmasındaki arabulucu rolünde olduğu gibi kendilerine pay çıkarsınlar. Bu beklenti de olmadı,esir takası Katara verildi.
Bundan sonra yapılacak tekbir alternatif var., İslam ülkelerinin tüm halkları, lüks hayatlarından fedakarlık ederek Yahudi mallarına toptan boykot uygulamaktır.
Artık çok karmaşık bir dünyada yaşıyoruz. Dostumuz kim? Düşmanımız kim? Bunu ayırmak çok zor. Yaşadığımız dünyada Müslüman da dostunu, düşmanını iyi tanımalıdır. Dost ve düşman kavramlarının içini doldururken de mihenk taşı olarak vahyi ve yüce Kuran-ı Kerim’i okumalı ve anlamalıdır. Kuran ve sünneti referans olarak almadığımız takdir de bazı kavramların içini doğru dolduramayız. Kimler dostumuz, kimler düşmanımız ayırt edemeyiz. Bugüne kadar biz Müslümanlar dostumuzu-düşmanımızı tanıyamadığımız veya yanlış tanıtıldığı için birlik ve beraberlik ruhunu yaşatamadığımız gibi, içimizdeki İslam kardeşliği sevgisini de kaybediyoruz. Artık yaşadığımız tüm dünyanın değil de, içinde bulunduğumuz coğrafya ile kardeşliğimizi sınırlıyoruz. Onun içinde dünyanın öbür ucunda bir Müslümana zulmedilse haberimiz olmuyor, olsa da üzülmüyoruz. Ama her platformdaki konuşmalarımız da ise “İslam kardeşliği” kavramını da dilden düşürmüyoruz. Hâlbuki İslam kardeşliği iman üzere tanışmaktır, yardımlaşmaktır, imkanları birlikte paylaşmak, derdiyle dertlenebilmektir. Bugün Türkistan ve benzeri Türkiye Cumhuriyetler de sırf Müslüman oldukları için her türlü işkence ve baskıyı göremiyorsak, uzak doğuda, Ortadoğu da, Afrika’daki İslam beldelerinden iniltiler geliyorsa ve bizde bu konuda hiç olmazsa üzülmüyor, elinden tutmuyorsak, en azından yüzümüzü buruşturmuyorsak imanımızı sorgulamalıyız.
Yazdıklarımız bir kısmınızın hoşuna gitmese de, en azından, Türkiye de Dahil, İslam ümmetinin bölük pörçük olmuş tablosuna, ümmet şuurunu oluşturacak parçaları nasıl birleştirebiliriz diye düşünmeliyiz…Sonra da önce adaleti sağlamalıyız. İslam ülkeleri bu şuuru şimdiki ekonomik ve sanayi düzeyleri ile gerçekleştiremez. Yıllar önce Sayın Erbakan’ın dediği gibi ‘’fabrika yapan fabrikalarını ve ağır sanayiini kurarak kendi kendine yeten bir ülke haline gelmemiz gerekir. Ancak bu ideoloji gerçekleştiğinde, İslam ülkeleri birliğine dolayısı ile İslam ümmeti idealine varabilirler. (SON)
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
RECEP ACAR
NASIL MÜCAHİTLERİZ (6)
Peygamberin hayatında duanın nasıl yapılacağına dair bir sürü uygulamalar mevcuttur. Biliyorsun Allah peygamberi, bütün insanlığa ışık tutmak üzere gönderilmiştir. Risalet’inin ilk yıllarında Mekke devrinde, Müslümanların gördükleri eziyetleri hepimiz biliyoruz. Ama yüce insan hiçbir zaman ellerini kaldırıp, ilk Müslümanları müşriklerin yaptığı zulümleri def etmek için ağzıyla dua etmedi. Şifahi dua ile birlikte fiilen bu zulmün kaldırılması için, Müslümanlar arasındaki birlik ve tesanüdünü sağlayarak ameli olarak duasını gerçekleştirmeye çalıştı. Baktı ki olmuyor, medineye hicret etti. . Aralarında toplanarak Medine’yi işgale gelen, her türlü teçhizatla donanmış, bin kişilik müşrik ordusuna karşı, isteseydi ellerini kaldırıp “Yarabbi şu düşman ordusunu mahveyle şeklinde Allaha yakarıda bulunabilirdi. ki onun dualarının müstecab olduğuna dair Allah’ın bir vaadi de vardır. Zira peygamberin duasının kabul olunacağını Cenabı hak açıkça beyan etmiştir. Allah’ın rasulü ne yaptı? Allah’a ve Resulüne inanan ve güvenen üç yüz kişi ile birlikte Bedir de müşrik ordusu ile çarpıştı. Hakeza Uhut savaşında ağzı yüzü kılıç darbeleri ile yaraladığı halde bile, ellerini açıp da beddua yerine, ameli duayı tercih ederek elinde kılıçla bizzat savaştı. Bu örnekleri çoğaltmak mümkün.
Belki günümüz Müslüman’ı eline silahı alarak, Filistin’de İsrail ordusuna karşı savaşamaz ama, başımızdaki iktidarın kıytırık günü kurtarmak için yaptığı kınamalardan başka, Filistin halkına insani malzeme yanında silah da gönderebilir. On bin km öteden ABD İsrail’e ve moral yardımı için uçak gemilerini, Akdeniz’e demirliyor, ABD senatosundan demokratlar ve Cumhuriyetçilerin oy birliği ile kırkmilyar dolarlık bir yardımı oybirliği ile çıkarıp, burnumuzun dibine kadar gelerek zırhlı araç ve silah yardımı yapabiliyor. Bizim iktidarımız da fiilen harekete geçip neden silah ve mühimmat yardımı yapamıyor?
Bir kısım fanatik partici çevreler “el altından silah gönderildiğini söyleseler de, bu düşünce bir şeyi yapmadığı halde yapmış gibi düşünmektir. Artık bizler bu züğürt tesellisinden kurtulmalıyız. Gerçi BOP un Ortadoğu’daki teminatı benim diyen bir iktidarın başından, İsrail aleyhine ameli bir dua yapacağı da beklenemez. Sayın Cumhurbaşkanı ve bakanlar bekliyorlar ki, B irleşmişMilletlerden karar çıkacak, taraflar arasında sulhu sağlamak için kendilerinin arabulucu olmasını bekliyorlar.Amaçları, Ukrayna ve Rusya arasındaki tahıl anlaşmasındaki arabulucu rolünde olduğu gibi kendilerine pay çıkarsınlar. Bu beklenti de olmadı,esir takası Katara verildi.
Bundan sonra yapılacak tekbir alternatif var., İslam ülkelerinin tüm halkları, lüks hayatlarından fedakarlık ederek Yahudi mallarına toptan boykot uygulamaktır.
Artık çok karmaşık bir dünyada yaşıyoruz. Dostumuz kim? Düşmanımız kim? Bunu ayırmak çok zor. Yaşadığımız dünyada Müslüman da dostunu, düşmanını iyi tanımalıdır. Dost ve düşman kavramlarının içini doldururken de mihenk taşı olarak vahyi ve yüce Kuran-ı Kerim’i okumalı ve anlamalıdır. Kuran ve sünneti referans olarak almadığımız takdir de bazı kavramların içini doğru dolduramayız. Kimler dostumuz, kimler düşmanımız ayırt edemeyiz. Bugüne kadar biz Müslümanlar dostumuzu-düşmanımızı tanıyamadığımız veya yanlış tanıtıldığı için birlik ve beraberlik ruhunu yaşatamadığımız gibi, içimizdeki İslam kardeşliği sevgisini de kaybediyoruz. Artık yaşadığımız tüm dünyanın değil de, içinde bulunduğumuz coğrafya ile kardeşliğimizi sınırlıyoruz. Onun içinde dünyanın öbür ucunda bir Müslümana zulmedilse haberimiz olmuyor, olsa da üzülmüyoruz. Ama her platformdaki konuşmalarımız da ise “İslam kardeşliği” kavramını da dilden düşürmüyoruz. Hâlbuki İslam kardeşliği iman üzere tanışmaktır, yardımlaşmaktır, imkanları birlikte paylaşmak, derdiyle dertlenebilmektir. Bugün Türkistan ve benzeri Türkiye Cumhuriyetler de sırf Müslüman oldukları için her türlü işkence ve baskıyı göremiyorsak, uzak doğuda, Ortadoğu da, Afrika’daki İslam beldelerinden iniltiler geliyorsa ve bizde bu konuda hiç olmazsa üzülmüyor, elinden tutmuyorsak, en azından yüzümüzü buruşturmuyorsak imanımızı sorgulamalıyız.
Yazdıklarımız bir kısmınızın hoşuna gitmese de, en azından, Türkiye de Dahil, İslam ümmetinin bölük pörçük olmuş tablosuna, ümmet şuurunu oluşturacak parçaları nasıl birleştirebiliriz diye düşünmeliyiz…Sonra da önce adaleti sağlamalıyız. İslam ülkeleri bu şuuru şimdiki ekonomik ve sanayi düzeyleri ile gerçekleştiremez. Yıllar önce Sayın Erbakan’ın dediği gibi ‘’fabrika yapan fabrikalarını ve ağır sanayiini kurarak kendi kendine yeten bir ülke haline gelmemiz gerekir. Ancak bu ideoloji gerçekleştiğinde, İslam ülkeleri birliğine dolayısı ile İslam ümmeti idealine varabilirler. (SON)