Dünyada 6 erkek, 3 kız evlât bırakan merhum padişah 2. Selim, Devleti Osmaniyyeyi kudretli sadrazam Sokullu Mehmed Paşa'nın becerikli idaresine tevdi ederek Allahın vâsi rahmetine ermişti.
Manisa sancağında vazife ifa eden Veliaht Şehzade Murad Sultan pederinin vefatını, sadrazamın gönderdiği haberci vasıtasıyla haber almıştı. Hicri 955, MiIâdî 1549 yılında 27 yaşında boşalan tahtı Osmaniye cûlüs etmek üzere yola çıktı. Sadrazamın gönderdiği gemiyi beklemeden Mudanya iskelesinde bulunan küçük bir gemiye binmişti. Bu gemi sonradan Padişahın damadı olacak olan meşhur tarihçi Feridun Ahmed Paşa’ya ait bir ticaret gemisi idi. Sultan Murad Bahçekapı civarında sahile çıkmıştı. Vakit çok geç olmuş gece yarısını geçmişti. Yağmur ve rüzgârlı bir hava hüküm sürerken, Padişah içecek bir yudum su aradıysa da bulamamış ve deniz suyu ile yüzünü yıkamış, karaya çıktığı yere bir çeşme yaptırmayı vaat etmişti kendi kendine. Hakikaten Padişah olduktan bir müddet sonra kendine verdiği sözü yerine getirmiş ve bir çeşme inşa ettirmişti.
Sarayın kapısını çalan padişahın yanındakiler o saatte saray kapısı yalnız sadrazama açılır kaydını, ya unutmuşlar, ya da bilmiyorlardı. Çok sonra aralanan kapıdaki muhafızlara vaziyet izah olundu. Padişah ve arkadaşları içeri alındılarsa da, öte taraftan sadrazama haber
gönderilip durum bildirildi. Sadrazam, Padişahı ilk defa görüyor, fakat emin olamıyordu; çünkü, merhum Padişahın daha beş Şehzadesi vardı. Onlardan birisi ben veliaht şehzadeyim diye vezir-i âzamı aldatabilirdi. Sokullu yanına aldığı Padişahı, Nûr Banu Sultan'ın
dairesine götürmüş, oğlunu gören Valide Sultan; arslanım diyerek oğlunun boynuna sarılmış, hem oğlunun padişahlığını ve de, kendi Valide Sultanlığını tescil etmiş oluyordu.
Şehzadenin tahtın sahibi olduğunu anlayan Veziri âzam Sokullu aynı zamanda eniştesi olduğu padişahın eteklerini öpmüştü. Burada şunu hatırlamadan geçemiyoruz: Mason bir tarih yazarı bu etek öpme vakasını bir dalkavukluk olarak vasıflandırmış ve böylece Kanuni, 2. Selim Hazretleri’nin sadrazamı ve yeni padişahı beş buçuk yıl sadrazamlığını yapan bu muhterem insana hangi saik ve sebeple böyle aşağılık bir sıfat yakıştırıyor anlamak mümkün değil...
Hani bir söz vardır: «Dinime tan eden bari müselman olsa» Siz Halifey-i Rûyizeminin eteğini öpmeyi dalkavukluk sayarken acaba mensup olduğunuz Loca'nın Üstadı'nın neresini öpüyorsunuz. Üçüncü Sultan Murad unvanıyla ertesi gün tahta geçmek için yatağına çekilen şehzade, beri tarafta devletin müdebbir elemanları toplanmış ve rakip şehzadeler hakkında ölüm kararlarını bile almış ve sabah olunca devlet uğruna canlarından edilen merhum beş şehzadenin naaşlarının önüne atılacağından dahi habersizdi.
Sabah olunca, vezirler, komutanlar, kadılar ve yüksek rütbeli memurlar Ayasofya Camii’ne geldiler. Şehzadelerin ölümlerini ya haber almışlar yahut da, tahmin etmişlerdi. Hepsi taziyet elbiseleri içinde bulunuyorlardı. Namazdan sonra Padişah Hazretleri Divanhanede tahta
çıktığında aynı üzüntü ve elbiselerle donanmıştı. Dağıtılan cûlüs bahşişi bir milyon yüz bin dukaya baliğ olmuştu. Ramazan ayının yirmi ikinci günü Padişah Hazretleri Cedleri gibi, Ebâ Eyyûb-el En-sâri Türbesi’ne deniz yolu ile giderek kılıç kuşandı ve dönüşte at üzerinde
atalarının türbelerini ziyaret ede ede Saray'ı hümayuna avdet etti.
Ramazan Bayramı’nın birinci günü Devlet Kâtibi Feridun Bey, Hazreti Padişaha Osmanlı Devleti’nin kuruluşundan o güne kadar padişahların yazmış veya yazdırmış oldukları bin iki yüz atmış parça evraka havi bir kitap ve o güne kadar Devlet-i Osmanî tarihini anlatan “Münşeat-ı Selâtin” adlı eseri hediye etti.
İÇKİ YASAĞI
Bir gün Padişah Hazretleri sandalla denizde gezerken sahile yakın bir yerden geçiyordu. Deniz kenarında bir kahvehanede içki içmekte olan bir kaç Yeniçeri sarhoş olmuşlar, Padişahı görünce ellerindeki kadehleri kaldırıp, Padişahın sıhhati şerefine içtiklerini bağırarak
ilân etmişlerdi. Bu durumu gören Padişah son derece üzülüp, gazaba gelmiş ve Din-i İslâmın haram kıldığı içkinin kullanılmasının yasak edildiğini ilân eden bir hattı hümayûn çıkarmıştı. Bu hattı hümayûn üzerine Sipahiler Askeri İstanbul Subaşısı’nı aralarına alıp tartaklamaya girişmişlerse de, duruma muttali olan Sadrazam yetişmiş Subaşıyı tartaklanmaktan kurtardıysa da, nüfusunun kırılmasına sebep olacak hareketlere de maruz kalmıştı. Durumun vahim bir hal aldığını gören Hazreti Padişah, maalesef verdiği emri kimseyi rahatsız etmemek şartıyla içebilirler kaydına çevirmekle hem dünyada hem de âhirette
kolay cevap veremeyeceği bir taviz vermiş oluyordu.
PORTEKİZ İLE SAVAŞ
Yeni Padişahın tahta geçişi, bütün Avrupa devlet elçileri vasıtasıyla ve muhtelif hediyelerle tebrik olundu ve bu münasebetle bunlarla yapılmış sulh antlaşmaları gerek dîvan gerekse Hazreti Padişah tarafından müsait karşılandı. Fakat Portekiz Kralı Dük Sebastian, türlü
sebep ve bahanelerle Müslümanların idaresindeki Fas topraklarına ve oranın Emiri’ne müdahalelerde bulunuyordu.
Halife-i Rûyizemin olan Osmanlı Padişahı 3. Murad Hazretleri, Fas Emiri’nin istimdadına bigane kalamazdı ve kalmadı. Cezayir Beylerbeyi Ramazan Paşa, Müslümanlara musallat olan bu belâyı def etmekle vazifelendirdi. Kafi kuvvetle hareket eden Ramazan Paşa, karşısına çıkan küffarı çok şiddetli bir savaştan sonra kati bir mağiûbiyyete ve Kral Sebastiyaniyî ise savaş alanında cansız yere serdi. Böylece Müslümanlar kâfirin zulüm ve tasallutundan halâs oldular.
1575 senesi milâdisinde Avusturya ve Almanya İmparatoru İkinci Maksimilyen ölmüş, onun yerine Rudolf geçmiş ve Sultan 3. Murad Hazretlerine gönderdiği elçilerle muhtelif hediyeler sunmuştu. Avusturya toprakları üzerinde cevelan eden Osmanlı hudut beylerini şikâyet
etmeye gelen elçilerle, sekiz senelik bir sulh antlaşması kararlaştırılmıştı. FİEMANİLLAH.
(DEVAM EDECEK)
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
METİN HASIRCI
SULTAN 3. MURAD
Babası: Sultan II. Selim Han,
Annesi: Nur-Bânu Sultan,
Doğum Tarihi: 1546 - Vefat Tarihi: 1595,
Saltanatı Müd: 1574-1595 - 21 sene,
Türbesi: İstanbul’dadır. Vefatında 49 yaşındaydı.
Dünyada 6 erkek, 3 kız evlât bırakan merhum padişah 2. Selim, Devleti Osmaniyyeyi kudretli sadrazam Sokullu Mehmed Paşa'nın becerikli idaresine tevdi ederek Allahın vâsi rahmetine ermişti.
Manisa sancağında vazife ifa eden Veliaht Şehzade Murad Sultan pederinin vefatını, sadrazamın gönderdiği haberci vasıtasıyla haber almıştı. Hicri 955, MiIâdî 1549 yılında 27 yaşında boşalan tahtı Osmaniye cûlüs etmek üzere yola çıktı. Sadrazamın gönderdiği gemiyi beklemeden Mudanya iskelesinde bulunan küçük bir gemiye binmişti. Bu gemi sonradan Padişahın damadı olacak olan meşhur tarihçi Feridun Ahmed Paşa’ya ait bir ticaret gemisi idi. Sultan Murad Bahçekapı civarında sahile çıkmıştı. Vakit çok geç olmuş gece yarısını geçmişti. Yağmur ve rüzgârlı bir hava hüküm sürerken, Padişah içecek bir yudum su aradıysa da bulamamış ve deniz suyu ile yüzünü yıkamış, karaya çıktığı yere bir çeşme yaptırmayı vaat etmişti kendi kendine. Hakikaten Padişah olduktan bir müddet sonra kendine verdiği sözü yerine getirmiş ve bir çeşme inşa ettirmişti.
Sarayın kapısını çalan padişahın yanındakiler o saatte saray kapısı yalnız sadrazama açılır kaydını, ya unutmuşlar, ya da bilmiyorlardı. Çok sonra aralanan kapıdaki muhafızlara vaziyet izah olundu. Padişah ve arkadaşları içeri alındılarsa da, öte taraftan sadrazama haber
gönderilip durum bildirildi. Sadrazam, Padişahı ilk defa görüyor, fakat emin olamıyordu; çünkü, merhum Padişahın daha beş Şehzadesi vardı. Onlardan birisi ben veliaht şehzadeyim diye vezir-i âzamı aldatabilirdi. Sokullu yanına aldığı Padişahı, Nûr Banu Sultan'ın
dairesine götürmüş, oğlunu gören Valide Sultan; arslanım diyerek oğlunun boynuna sarılmış, hem oğlunun padişahlığını ve de, kendi Valide Sultanlığını tescil etmiş oluyordu.
Şehzadenin tahtın sahibi olduğunu anlayan Veziri âzam Sokullu aynı zamanda eniştesi olduğu padişahın eteklerini öpmüştü. Burada şunu hatırlamadan geçemiyoruz: Mason bir tarih yazarı bu etek öpme vakasını bir dalkavukluk olarak vasıflandırmış ve böylece Kanuni, 2. Selim Hazretleri’nin sadrazamı ve yeni padişahı beş buçuk yıl sadrazamlığını yapan bu muhterem insana hangi saik ve sebeple böyle aşağılık bir sıfat yakıştırıyor anlamak mümkün değil...
Hani bir söz vardır: «Dinime tan eden bari müselman olsa» Siz Halifey-i Rûyizeminin eteğini öpmeyi dalkavukluk sayarken acaba mensup olduğunuz Loca'nın Üstadı'nın neresini öpüyorsunuz. Üçüncü Sultan Murad unvanıyla ertesi gün tahta geçmek için yatağına çekilen şehzade, beri tarafta devletin müdebbir elemanları toplanmış ve rakip şehzadeler hakkında ölüm kararlarını bile almış ve sabah olunca devlet uğruna canlarından edilen merhum beş şehzadenin naaşlarının önüne atılacağından dahi habersizdi.
Sabah olunca, vezirler, komutanlar, kadılar ve yüksek rütbeli memurlar Ayasofya Camii’ne geldiler. Şehzadelerin ölümlerini ya haber almışlar yahut da, tahmin etmişlerdi. Hepsi taziyet elbiseleri içinde bulunuyorlardı. Namazdan sonra Padişah Hazretleri Divanhanede tahta
çıktığında aynı üzüntü ve elbiselerle donanmıştı. Dağıtılan cûlüs bahşişi bir milyon yüz bin dukaya baliğ olmuştu. Ramazan ayının yirmi ikinci günü Padişah Hazretleri Cedleri gibi, Ebâ Eyyûb-el En-sâri Türbesi’ne deniz yolu ile giderek kılıç kuşandı ve dönüşte at üzerinde
atalarının türbelerini ziyaret ede ede Saray'ı hümayuna avdet etti.
Ramazan Bayramı’nın birinci günü Devlet Kâtibi Feridun Bey, Hazreti Padişaha Osmanlı Devleti’nin kuruluşundan o güne kadar padişahların yazmış veya yazdırmış oldukları bin iki yüz atmış parça evraka havi bir kitap ve o güne kadar Devlet-i Osmanî tarihini anlatan “Münşeat-ı Selâtin” adlı eseri hediye etti.
İÇKİ YASAĞI
Bir gün Padişah Hazretleri sandalla denizde gezerken sahile yakın bir yerden geçiyordu. Deniz kenarında bir kahvehanede içki içmekte olan bir kaç Yeniçeri sarhoş olmuşlar, Padişahı görünce ellerindeki kadehleri kaldırıp, Padişahın sıhhati şerefine içtiklerini bağırarak
ilân etmişlerdi. Bu durumu gören Padişah son derece üzülüp, gazaba gelmiş ve Din-i İslâmın haram kıldığı içkinin kullanılmasının yasak edildiğini ilân eden bir hattı hümayûn çıkarmıştı. Bu hattı hümayûn üzerine Sipahiler Askeri İstanbul Subaşısı’nı aralarına alıp tartaklamaya girişmişlerse de, duruma muttali olan Sadrazam yetişmiş Subaşıyı tartaklanmaktan kurtardıysa da, nüfusunun kırılmasına sebep olacak hareketlere de maruz kalmıştı. Durumun vahim bir hal aldığını gören Hazreti Padişah, maalesef verdiği emri kimseyi rahatsız etmemek şartıyla içebilirler kaydına çevirmekle hem dünyada hem de âhirette
kolay cevap veremeyeceği bir taviz vermiş oluyordu.
PORTEKİZ İLE SAVAŞ
Yeni Padişahın tahta geçişi, bütün Avrupa devlet elçileri vasıtasıyla ve muhtelif hediyelerle tebrik olundu ve bu münasebetle bunlarla yapılmış sulh antlaşmaları gerek dîvan gerekse Hazreti Padişah tarafından müsait karşılandı. Fakat Portekiz Kralı Dük Sebastian, türlü
sebep ve bahanelerle Müslümanların idaresindeki Fas topraklarına ve oranın Emiri’ne müdahalelerde bulunuyordu.
Halife-i Rûyizemin olan Osmanlı Padişahı 3. Murad Hazretleri, Fas Emiri’nin istimdadına bigane kalamazdı ve kalmadı. Cezayir Beylerbeyi Ramazan Paşa, Müslümanlara musallat olan bu belâyı def etmekle vazifelendirdi. Kafi kuvvetle hareket eden Ramazan Paşa, karşısına çıkan küffarı çok şiddetli bir savaştan sonra kati bir mağiûbiyyete ve Kral Sebastiyaniyî ise savaş alanında cansız yere serdi. Böylece Müslümanlar kâfirin zulüm ve tasallutundan halâs oldular.
1575 senesi milâdisinde Avusturya ve Almanya İmparatoru İkinci Maksimilyen ölmüş, onun yerine Rudolf geçmiş ve Sultan 3. Murad Hazretlerine gönderdiği elçilerle muhtelif hediyeler sunmuştu. Avusturya toprakları üzerinde cevelan eden Osmanlı hudut beylerini şikâyet
etmeye gelen elçilerle, sekiz senelik bir sulh antlaşması kararlaştırılmıştı. FİEMANİLLAH.
(DEVAM EDECEK)