Hava Durumu

İsmail Karakaş: : ‘’Türkiye-AB ilişkileri hiç olmadığı kadar düşük seviyelerde’’

On TV ekranlarında yayınlanan ve Gazeteci/Yazar Saye Yılmaz’ın sunduğu Türkiye Gündemi programına Gazeteci İsmail Karakaş, Hukukçu Mehmet Ener, Gazeteci Erdal Erek, Gazeteci Orhan Efe ve Siyaset Bilimci Ceyhun Targın konuk oldu. Programda pandemi, ekonomi, hukuk, deprem ve Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerine değinildi.

Haber Giriş Tarihi: 11.12.2020 10:00
Haber Güncellenme Tarihi: 11.12.2020 10:00
Kaynak: Haber Merkezi
https://www.yenimarmaragazetesi.com/
İsmail Karakaş: : ‘’Türkiye-AB ilişkileri hiç olmadığı kadar düşük seviyelerde’’

SAYE YILMAZ / ÖZEL HABER

İsmail Karakaş İngiltere’de pandemi süreci, Avrupa’daki Türklerin durumu ve Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerini değerlendirdi. Karakaş: İngiltere pandemide en önde koşan ülkelerden bir tanesiydi. İlk başta sürü bağışıklığı tedbirleri kapsamında herhangi bir önlem almadan ilk zamanları karşıladı. Daha sonrasında tedbirler artırıldı, kısıtlamalara gidildi. İlk kapanma geldi ve biraz işe yaradı, vaka sayıları ve ölümler düşürüldü. Yaz ayları itibariyle bu kısıtlamaların kaldırılmasından sonra vakalarda artış gözlendi. Vaka sayısında ve ölüm sayısında Avrupa’nın ilk sıralarına geldi. Daha sonrasında bu ayın 2’sine kadar bir kapanma süreci olmuştu. Bu kısıtlamayla birlikte yine rakamlar durduruldu. Fakat yeni tedbirler kapsamında şu anda kontrollü kısıtlama devam ediyor. Aşı çalışmalarından da güzel haberler gelmeye başladı. İngiltere ilk etapta 80 yaşın üzerindekileri aşılamaya başlayacak. Daha sonrasında 65 yaş üzerine geçilecek, daha sonra sağlık çalışanlarına yönelik aşı çalışmaları devam edecek. İngiltere’de corona virüs tedbirleri işe yaradı, kontrol altına alındı ve aşı çalışmaları başlayacak. Almanya’daki aşı çalışmaları İngiltere tarafından onaylandı ve aşı çalışmalarına başlanacak. Bununla birlikte diğer çalışmalar da devam ediyor. İngiltere halkı Sağlık Bakanlığı’nın açıklamalarına çok güveniyor. Dolayısıyla olumsuz bir tepki ben duymadım. Sadece kısıtlamalara yönelik tepkiler var. Avrupa’daki Türklerin durumu şu anda Avrupa’nın uygulamış olduğu bazı uygulamalardan dolayı sıkıntılı. Fakat İngiltere’de Türkler ve yabancılar gayet iyi durumdalar. Ayrımcılığa karşı bayağı bir mücadele veriliyor. İngiltere bu konuda büyük bir yol kat etti. Fakat Aynı şey Avrupa için söylenemiyor. Özellikle Almanya, Fransa gibi ülkelerde 2015’ten sonra, mültecilerin artmasından sonra bazı AB’nin rolüne uygun olmayan tedbirler alınmaya başlandı. Örneğin mültecilerin sayısının artmasından kaynaklı olarak Avrupa’da Türkler de dahil olmak üzere yabancı düşmanlığı körükleniyor. Avrupa’da islamofobinin artmasının en büyük nedenlerinden bir tanesi bu mülteci akınının oluşması ve AB’nin içerisindeki kendi uygulamalarından kaynaklanıyor. Örneğin Fransa islamofobi ile mücadele eden dernekleri kapatmaya başladı, bazı Türk camilerine baskınlar yaptı. Tamamen devletin yöneticilerinden kaynaklı bazı körüklemeler oldu. Bu anlaşılmaz bir şekilde Avrupa ülkelerinin devlet politikası haline geldi. Dolayısıyla bu halka da yansıdı. Fakat İngiltere için aynı şeyler söylenemez. AB’nin diğer ülkelerindeki olayları İngiltere’de çok fazla duyamazsınız. 1963 yılında yapılan AB-Türkiye anlaşmaları ve işçi göçleri kapsamında Avrupa’nın Türklere vermiş olduğu bazı sözler içerisinde Türk vatandaşlarının iş kurma sözü de vardı. Bu sözü AB ülkeleri maalesef yerine getirmedi. Sadece İngiltere Ankara Antlaşması’nı işletti. AB’nin söz verip de uygulamadığı bir uygulamayı İngiltere yerine getirmiş oldu ama bu ayın sonunda İngiltere’nin AB’den çıkmasından kaynaklı olarak Ankara Ant. iş gücü feshedilecek fakat İngiltere nitelikli iş gücüne kapılarını açacak. Bu da daha fazla Türk vatandaşının İngiltere’de iş kurması anlamına geliyor. AB şu anda hiç olmadığı kadar Türkiye ile arasında uçurum ve sorun yaşıyor. Bazı antidemokratik uygulamalar var, Türkiye’ye verilen sözlerin tutulmaması var. Akdeniz’de Türk gemisine haksız bir şekilde operasyon düzenlendi. Bunun gibi Türkiye’ye yapılan haksız uygulamaların yanı sıra Türkiye-AB ilişkileri hiç olmadığı kadar düşük seviyelerde seyretmekte. İngiltere-Türkiye arasındaki ilişkiler AB’nin aksine hiç olmadığı kadar çok iyi seviyede. İki ülkenin ticaret hacmi artmış durumda. İki ülke arasındaki diplomatik ilişkiler artmış durumda. Dolayısıyla İngiltere ve Türkiye biraz daha yakınlaştı diyebiliriz.’’ dedi.

‘’Avrupa Birliği’ni samimi bulmuyorum’’

Ceyhun Targınpandemi süreci ve Türkiye-AB ilişkileri hakkında ‘’Pandeminin etkilerini yaşıyoruz. Şu an belki de ikinci dalganın yakaladığı en üst noktalardayız. En son İzmir depremini yaşadık. Pandemikoşullarının içerisindeki bir vakaydı. Tüm birimlerin çalışmalarını izledik ama maalesef bu ekiplerin hiçbiri pandemi koşulları içerisinde mücadele konusundaki bir hazırlığı öngörmemiş noktadaydı. Covid-19 bulaşının olmaması konusunda kendilerini olabildiğinde kolladılar ama önce kurtarmakla sorumlu oldukları canlarla ilgili mücadeleyi verdiler. Zaten o koşullarda arama kurtarma faaliyetlerini yönetmek son derece riskli iken pandemi tarafında da önemli riskler aldılar. Normal koşullarda afetler ve acil durumlara hazırlanıyorken bu tür salgınların içerisinde olabilecek afetlere de hazırlık yapılması ve buna yönelik afetin oluşmasından önce hazırlıkların yapılması gerekiyordu. Covid-19 pandemisi gibi küresel ölçekli bir afete hazırlık noktasında ben ne resmi kuruluşların ne de gönüllü kuruluşların pandemi öncesinde gerekli afet öncesi hazırlığı yeterli ölçüde kanaatinde değilim. İzmir depremi arama kurtarma çalışmalarının sona ermesinden sonra gündemden çıkıverdi. Pandemi devam ediyorken bir daha deprem olmayacağı gibi bir garantimiz yok. Beklenen çok ciddi can kaybının ve hasarın olacağı bir Marmara depreminden bahsediyoruz. En fazla etkileyeceği şehrin İstanbul olacağını düşünüyoruz. Diğer hazırlıklarda olduğu gibi pandemi koşullarında depremin yıkıcı etkileriyle mücadelede bununla ilgili müdahale ekiplerinin ve sorumlu kurumların tedbirlerini bu koşullarda dikkate alınarak yerine getirmesi lazım. Şu anda yaşlılarla yani hareket kabiliyeti kısıtlı olanlarla çocuklar ve gençler kapalı alanlarda. Özellikle hafta sonunda bütün Türkiye kapalı alanda. Böyle bir durumda bir depremin gerçekleşmesiyle ortaya çıkacak sonuçla, pandemi koşulları dışındaki bir zamanda gerçekleşeceği sonuçlar arasında muazzam farklar var. 1951 yılında Avrupa Birliği’nin temelleri atılmış. Altı ülkeyle Avrupa Ekonomi Topluluğu olarak başlıyor, 1993 yılında resmi olarak AB oluyor. Bu noktada AB’nin bizim için ne ifade ettiğine bakmak lazım. Avrupa Birliği gelişim sürecinde ekonomik bir altyapıyla kurulmuş ama 1993 yılında resmi kuruluşuyla beraber Kophenagkriterleri olarak bildiğimiz siyasi kriterler içerisine gelmiş. Bir siyasi birlikteliği değerlendirdiğinizde bizim Türkiye Cumhuriyeti olarak AB içerisinde olmamızı farklı değerlendirmek lazım. 1995 Madrid kriterlerine baktığınızda konuyu farklı bir perspektiften değerlendirmek gerekir. 2000 yılında komşuluk ilişkilerini düzenleyen kriterler geliyor. Sürekli kendi deneyimi içerisinde farklı farklı kriterleri ortaya koyuyor. AB’yi oluşturan ülkelerin önemli bir çoğunluğunun Türkiye’ye karşı samimi olmadığı kanaatindeyim. İlim noktasında, evrensel hukuk kuralları noktasında, bu evrensel hukuk kuralları içerisinde aklın, mantığın, bilimin gerektirdiği birtakım değerlere sahip çıkma noktasında belki Avrupa’nın veya dünyanın gelişmiş ülkelerinin belli değerlerine olumlu bakmak ve bunları hayatımızın her aşamasında değerlendirmek noktasına sıcak bakıyorum ama samimi olmayan elindeki birlik imkanlarını kendi vatandaşları ve kendi mensuplarının menfaatleri noktasında mutlak bir şekilde ortaya koyan ve bu konuda samimi olmayan, bu konuda çifte standart uygulayan Avrupa Birliği’nin özellikle siyasi yaklaşımlarına bu konuda samimi olmadığını düşünüyorum. Niyet konusunda, samimiyet konusunda eğer ciddi hareket etmemiz ve dünya üzerinde belirli güç odaklarını oluştuğu Avrupa Birliği bunlardan bir tanesidir, ABD ve onun etki alanındaki yapılar bunun başka bir örneğidir. Bizim yönümüzü biraz daha aidiyetimizin fazla olduğu, yönelmemiz gereken ve bize samimiyetle yaklaşan, Azerbaycan’da olduğu gibi Türk Cumhuriyetlerine ve Türk topluluklarına dönmemiz ve buradaki samimi duygularla ve kültürel geçmişimizle birleştirebileceğimiz yeni bir vizyon ortaya koyabileceğimiz tarafa doğru yönelmemiz gerektiği kanaatindeyim. Siyasi tarafıyla bakıldığında Avrupa Birliği’ni samimi bulmuyorum. Türkiye Cumhuriyeti’nin bir vatandaşı olarak kendimi Avrupa Birliği’ne aidiyet noktasında hissetmiyorum.’’ şeklinde konuştu.

‘’Deprem oluyor, ardından imar affı çıkıyor!’’

Mehmet Ener Türkiye’de corona virüs tedbirleri ve depremler konusunda ‘’1999 depreminde devlet sınıfta kaldı demiştik. Şimdiki imkanlar belki sınıfta kalmadı diyoruz. AFAD hemen yetişiyor, 112 var, arama kurtarma ekipleri var fakat son senede İzmir, Malatya, Elazığ, Kurtalan, Antalya, buralarda depremler oluyor. Bu depremlerde devletimiz sağ olsun bir şeyler yapmaya çalışıyor ama yaparken ‘biz bize yeteriz’ ile yapıyoruz, vatandaşın yardımını bekliyoruz. Biz büyük devletsek o anda vatandaşın yardımını beklemememiz lazım. Deprem oluyor arkasından imar affını çıkarıyoruz. İmar affını çıkardığınız zaman tüm çürük yapılar beyanda bulunuyorlar ve hukuki hak elde ediyorlar. Hani kentsel dönüşüm yapacaktık bunlara? Hani vatandaşımız ölmeyecekti? Hani toplanma alanlarını tam manasıyla yapıyorduk ki herkes toplanma alanlarını bilecekti? İstanbul’daki toplanma alanlarının çoğu söylenenlere göre AVM yapıldı. Siz bir yerden ben kentsel dönüşüm yapıyorum depreme hazırlanıyorum diyorsunuz, deprem sigortalarına paralar topluyorsunuz ama ondan sonra da devlette para kalmadığı iddiasıyla vatandaştan hem para topluyorsunuz hem de imar affı getiriyorsunuz. Böyle bir şey olur mu? Bizler deprem gerçeğiyle yaşarken idarecilerimiz depremin nasıl olacağını bilim kurullarıyla tespit edebilirler belki ama yaptıkları işler yanlış. Esas olan ekonominin işlemesidir, milletimizin aç kalmamasıdır. Hatta maske, mesafe ve hijyene dikkat edildiği takdirde çoğu tedbirin boş olduğunu bile görebiliriz. Fakat bizler buna dikkat etmediğimiz için hükümet yetkilileri bazı tedbirleri almaktadırlar. 14 günlük karantina 10 güne düşmüş. Belki doğrudur, bunu tıp camiası bilir. Fakat KKTC oraya gidene 7 gün karantina uyguluyor. Üç gün öncesinden tahlillerini yaptırmış olmasını istiyor. Bizim Türkiye olarak kapılarımız açık, herkes rahat giriyor. Turizm mevsimi bitti. Bu konuda KKTC gibi tedbir alamaz mıyız? Sağlık Bakanlığı bir şey söylüyorsa, Türk Tabipler Birliği Başka bir şey söylüyorsa, bunun yanında başka bir ana bilim dalından başka bir ses çıkıyorsa bu olmaz.’’ ifadelerini kullandı.

‘’AB ile sorunlar devam edecektir’’

Erdal Erekcorona virüs tedbirleri ve Türkiye-AB ilişkileri konusunda ‘’Maalesef son iki haftada vaka rakamlarında ciddi bir düşüş olmadı. Demek ki bu önlemler daha çok işsiz olan vatandaşlarımızın bir nebze de olsa bulaş riskini azaltıp onların toplum içerisinde fazla dolaşmalarını engellemek gibi görünüyor. Toplumda dolaşan ve virüs riskinin yüksek olduğu ama bilinmeyen genç ve sağlıklı nüfusta dolaştığı söyleniyor. Bu da maalesef iş ortamlarında, sosyal yaşamda ve temas riskinin yüksek olduğu toplu ulaşım gibi yerlerde bulaştığı için bu yüksek sayıları düşüremedik. Bununla beraber ekonomimizin devam etmesi için belli önlemler alındı. Restoranların paket servis yapabilmesi bildiğim kadarıyla akşam sekiz ya da dokuza kadardı. İş yürümedi ve gece on ikiye alındı. Pek de bir şey değişeceğini düşünmüyorum. Çünkü başta zaten alınan önlem köklü ve kalıcı bir önlem olmadığı için bunun da çok da değiştireceğini düşünmüyorum ben açıkçası. Asıl bulaş riskinin yüksek olduğu yerler toplu taşıma ve kalabalık iş ortamları, fabrikalar ve büyük sektörler. Karantina sürecinin 14 günden 10 güne düşürülmesi önemli bir karar. Neye göre yapıldığını bilmiyorum. Bilim kurulu mu önerdi, onu biz de bilmiyoruz. Avrupa’da İngiltere 14 günden 7 güne düşürmüştü. Bilim kurulu buna itiraz etmiyorsa, uzmanlar da buna onay veriyorsa demek ki bir olumluluğu var diye düşünüyorum. Hükümet belli kurallar ve öneriler içerisinde bir durum açıkladı. Yani pandemiyle ilgili kısıtlamalar ve yeni mesai saati düzenlemesi, seyahat esnasında toplu ulaşımların hafifletilmesi noktasında birkaç adım attı. Bu elbette doğru bir adım. Yani insanları sabah 7 ile 9 arasında sıkıştıracağınıza memurları direkt 10’da başlatıyorsunuz. Bu da onları biraz daha esnetip ve toplu ulaşımdaki yoğunluğu azaltma noktasına getiriyorsunuz. Fakat orada bir madde daha vardı: toplu ulaşımda belediyeler, yetkili kurumlar sefer sayılarını vatandaşın yoğunluğuna göre artırmak ve yoğunluğun azalmasını uygulamak zorundadır diye bir madde var. Maalesef İzmir’de yerel yönetimlerin bu maddeyi uyguladığını düşünmüyorum. Örneğin pazar günü sokağa çıkma yasağı ilan ediyorsunuz ama bulaş riskini azaltmak için sefer sayılarını artırmak ya da aynı tutmak yerine İzmir’de yarım saatte bire düşürdüğünüz zaman siz pandemiyle mücadele değil de pandemiye destek olmuş oluyorsunuz. Bu konuda yerel yönetimlerin çok dikkat etmesi gerekiyor. Her an her yerde bulaş riski var. O zaman siz de imkanlarınızı buna göre seferber etmeniz gerekiyor. Avrupa Birliği bir değerler topluluğu. Vatandaşlarını ve ekonomilerini dünyanın en refah seviyesine çıkarma vaadiyle bütün ülkelerin bir araya gelip kurduğu bir topluluk ve birlik. Bu birliğe müdahil olan ülkelerin ekonomi, hukuk, insan hakları, sosyal yaşam, insan yaşamı, yani insanlar daha refah düzeyde yaşamlarını sürdürme garantisine sahip oluyorlar. Bizim gibi gelişmekte olan ülkeler AB’yi bir hayal olarak ve ulaşılmak istenen bir hedef olarak görüyorlar. Önemli olan bu değerleri kendi ülkemizde de o seviyeye getirmek. Eğer bilimde, teknolojide, medeniyette onlar gibi olmak istiyorsak varsın biz Avrupa sevici olalım. Önemli olan bizim de vatandaşlarımızı, çocuklarımızı geleceğimizi onların ulaştığı teknolojik altyapı, eğitim, sağlık gibi konularda biz de onlar gibi olalım. AB de bize adil davranmıyor. Bizden çok çok sonra başvuran ülkeler bildiğiniz gibi AB’nin resmi üyesi. Bizde de sorun var. AB’nin gerektirdiği kuralları yerine getirme gevşemiş olabilir. 2011 yılından beri Suriye’de meydana gelen bir iç savaş var. Biz de bire bir neredeyse bunun içerisindeyiz. Rusya etkisi, Orta Doğu derken maalesef bizim de AB’ye uyum sürecini hızlandırma gibi bir durumumuz kalmıyor. Biz de zorunlu olarak yavaştan almaya başladık. Kanımca bu böyle devam eder. AB ile problemler bence bu şekilde devam edecektir.’’ şeklinde konuştu.

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.