Teşkilât-ı Esasîye Kanunu veya diğer adıyla 1921 Anayasası sadece 3 yıl yürürlükte kalmasına rağmen Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşAnayasası olarak tarihimizin en önemli hukuk metinlerinden birisi olmuştur. Osmanlı devletinin durumuna bir göz atarsak Balkan ve Dünya savaşlarıyla Osmanlıcılık ve Pan-İslamizm politikalarının çöktüğünü görürüz. Aralık 1919’da genel seçimler yapılır ve 12 Ocak 1920’de Osmanlı İmparatorluğu’nun son Meclis-i Mebusan’ı toplanır.17.02.1920’de Misak-ı Milli oybirliğiyle kabul edilir. Bunun üzerine 16.03.1920’de İstanbul işgal edilir ve artık çalışamaz hale gelen meclis Rıza Nur ve arkadaşlarının verdiği bir takrirle oturumlarını süresiz olarak erteler. Damat Ferit hükümeti oturumların süresiz olarak ertelenmesiyle yetinmez; meclisin fesih iradesini yayınlatarak üyelerin mebusluk sıfatlarını da düşürür.
Anadolu’da ise kongre iktidarları dönemidir. Monarşinin feodal, işbirlikçi ve bürokratik kadrolarına karşı taşrada orta sınıf ve ulusal burjuva karakterli yerel unsurlar siyaset sahnesinde ağırlık kazanmıştır. Anadolu’daki direniş hareketlerinde öncülüğü bu unsurlar üstlenir. Ankara’da ulusal bir meclis toplama fikri gelişir. Mustafa Kemal’in niyeti toplanacak olan meclisin kurucu meclis olmasıdır. Ankara’da toplanan meclis için her livadan, belediye meclisleri ve Müdafaa-i Hukuk örgütlerinin yerel yönetim kurulları tarafından 5 mebus seçilmesi, dağıtılmış olan Meclis-i Mebusan’dan gelenlerin de seçilmiş üye olarak meclise kabul edilmesi kararlaştırılır. Açılış oturumunda 115 mebus vardır. Sonraları 365’e kadar çıkar fakat üye tam sayısı kesinlik kazanmaz. Bürokratların yanında çiftçi, serbest meslek mensubu, tacir ve ulemadan da mebuslar vardır. 1. Meclis; siyasal, toplumsal ya da dinsel açıdan nüfuz sahibi kişilerin temsil edildiği bir nevi seçkinler meclisidir. Bunlar o dönemin orta sınıfına yani milli burjuvasına denk düşmektedir. 2. Mecliste ise asker ve sivil bürokrat üyeler çok daha ağırlık kazanacaktır.
Meclisin 1 nolu kararı meclisin sureti teşekkülü hakkındaki karar oldu, birkaç gün sonra 2 nolu Hiyanet-i Vataniye Kanunu çıkarıldı. 7 nolu kanunla İstanbul’un işgalinden itibaren İstanbul Hükümeti’nin kabul ettiği tüm anlaşma ve tavizler meclisin onayı olmadıkça geçersiz sayıldı. Meclisin toplanmasından 1921 Anayasası’na kadar geçen dönemde meclisin amacı saltanat ve hilafeti kurtarmak olarak açıklanır. Kaldı ki birçok resmi belgede “Zat-ı Hazreti Padişah”, “Devlet-i Aliyye”, “Osmanlı Hükümeti”, “Memalik-i Şahane” gibi ad ve sıfatlar kullanılır. Lakin milli egemenlik ilk defa temel argüman haline gelmiştir. Artık hükümeti atayan ve meclis kararlarını onayan bir saltanat makamı yoktur.
Sevr antlaşmasının kabulüyle Kanun-i Esasî’ye karşı sesler yükselmeye başlar. Mazhar Müfit Bey mecliste yaptığı konuşmada “Kanun-i Esasi’nin bu mecliste yeri yoktur. Kanun-i Esasî hükümeti bugün sulhu kabul eden İstanbul Hükümetidir. İhtilal Hükümetinin Kanun-i Esasî’si yoktur.” der. Mevcut durumda Kanun-i Esasî düzenin gereklerine cevap verememektedir. Yeni bir anayasa yapmak artık zorunlu bir hal almıştır. İcra Vekilleri Heyeti’nin hazırladığı Teşkilât-ı Esasîye Kanunu Tasarısı 18 Ekim 1920 günü Meclis Genel Kurulu’na sunulur. Beyannamede TBMM’nin gayesinin Türkiye halkını, emperyalizmin ve kapitalizmin tahakküm ve zulmünden kurtarmak olduğu yazılıdır.Anayasa son halini iki başarının elde edildiği sıralarda alır. Bunlar: Birinci İnönü Zaferi ve Çerkez Ethem kuvvetlerinin dağıtılmasıdır. 23 madde ve 1 ek maddeden oluşan Teşkilât-ı Esasîye, böyle bir zafer havası içerisinde, 20 Ocak 1921 tarihli 85 sayılı yasa ile kabul edilir.
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
KENAN TEZ
TEŞKİLAT-I ESASİYE KANUNU
Teşkilât-ı Esasîye Kanunu veya diğer adıyla 1921 Anayasası sadece 3 yıl yürürlükte kalmasına rağmen Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşAnayasası olarak tarihimizin en önemli hukuk metinlerinden birisi olmuştur. Osmanlı devletinin durumuna bir göz atarsak Balkan ve Dünya savaşlarıyla Osmanlıcılık ve Pan-İslamizm politikalarının çöktüğünü görürüz. Aralık 1919’da genel seçimler yapılır ve 12 Ocak 1920’de Osmanlı İmparatorluğu’nun son Meclis-i Mebusan’ı toplanır.17.02.1920’de Misak-ı Milli oybirliğiyle kabul edilir. Bunun üzerine 16.03.1920’de İstanbul işgal edilir ve artık çalışamaz hale gelen meclis Rıza Nur ve arkadaşlarının verdiği bir takrirle oturumlarını süresiz olarak erteler. Damat Ferit hükümeti oturumların süresiz olarak ertelenmesiyle yetinmez; meclisin fesih iradesini yayınlatarak üyelerin mebusluk sıfatlarını da düşürür.
Anadolu’da ise kongre iktidarları dönemidir. Monarşinin feodal, işbirlikçi ve bürokratik kadrolarına karşı taşrada orta sınıf ve ulusal burjuva karakterli yerel unsurlar siyaset sahnesinde ağırlık kazanmıştır. Anadolu’daki direniş hareketlerinde öncülüğü bu unsurlar üstlenir. Ankara’da ulusal bir meclis toplama fikri gelişir. Mustafa Kemal’in niyeti toplanacak olan meclisin kurucu meclis olmasıdır. Ankara’da toplanan meclis için her livadan, belediye meclisleri ve Müdafaa-i Hukuk örgütlerinin yerel yönetim kurulları tarafından 5 mebus seçilmesi, dağıtılmış olan Meclis-i Mebusan’dan gelenlerin de seçilmiş üye olarak meclise kabul edilmesi kararlaştırılır. Açılış oturumunda 115 mebus vardır. Sonraları 365’e kadar çıkar fakat üye tam sayısı kesinlik kazanmaz. Bürokratların yanında çiftçi, serbest meslek mensubu, tacir ve ulemadan da mebuslar vardır. 1. Meclis; siyasal, toplumsal ya da dinsel açıdan nüfuz sahibi kişilerin temsil edildiği bir nevi seçkinler meclisidir. Bunlar o dönemin orta sınıfına yani milli burjuvasına denk düşmektedir. 2. Mecliste ise asker ve sivil bürokrat üyeler çok daha ağırlık kazanacaktır.
Meclisin 1 nolu kararı meclisin sureti teşekkülü hakkındaki karar oldu, birkaç gün sonra 2 nolu Hiyanet-i Vataniye Kanunu çıkarıldı. 7 nolu kanunla İstanbul’un işgalinden itibaren İstanbul Hükümeti’nin kabul ettiği tüm anlaşma ve tavizler meclisin onayı olmadıkça geçersiz sayıldı. Meclisin toplanmasından 1921 Anayasası’na kadar geçen dönemde meclisin amacı saltanat ve hilafeti kurtarmak olarak açıklanır. Kaldı ki birçok resmi belgede “Zat-ı Hazreti Padişah”, “Devlet-i Aliyye”, “Osmanlı Hükümeti”, “Memalik-i Şahane” gibi ad ve sıfatlar kullanılır. Lakin milli egemenlik ilk defa temel argüman haline gelmiştir. Artık hükümeti atayan ve meclis kararlarını onayan bir saltanat makamı yoktur.
Sevr antlaşmasının kabulüyle Kanun-i Esasî’ye karşı sesler yükselmeye başlar. Mazhar Müfit Bey mecliste yaptığı konuşmada “Kanun-i Esasi’nin bu mecliste yeri yoktur. Kanun-i Esasî hükümeti bugün sulhu kabul eden İstanbul Hükümetidir. İhtilal Hükümetinin Kanun-i Esasî’si yoktur.” der. Mevcut durumda Kanun-i Esasî düzenin gereklerine cevap verememektedir. Yeni bir anayasa yapmak artık zorunlu bir hal almıştır. İcra Vekilleri Heyeti’nin hazırladığı Teşkilât-ı Esasîye Kanunu Tasarısı 18 Ekim 1920 günü Meclis Genel Kurulu’na sunulur. Beyannamede TBMM’nin gayesinin Türkiye halkını, emperyalizmin ve kapitalizmin tahakküm ve zulmünden kurtarmak olduğu yazılıdır.Anayasa son halini iki başarının elde edildiği sıralarda alır. Bunlar: Birinci İnönü Zaferi ve Çerkez Ethem kuvvetlerinin dağıtılmasıdır. 23 madde ve 1 ek maddeden oluşan Teşkilât-ı Esasîye, böyle bir zafer havası içerisinde, 20 Ocak 1921 tarihli 85 sayılı yasa ile kabul edilir.