Hava Durumu

Gazeteci Erdal Erek; ‘’Bilim kurulu gibi, ekonomi kurulu da oluşturulmalı’’

On TV ekranlarında yayınlanan ve Mehmet Çetinkaya’nın sunduğu Türkiye Gündemi programına Hukukçu Mehmet Ener, Gazeteci Erdal Erek, Köşe Yazarı Düzgün Yalçınkaya ve Gazeteci Hacı Dalgıç konuk oldu. Programda pandemi sonrası ekonominin durumu ve deprem hakkında konuşuldu.

Haber Giriş Tarihi: 07.12.2020 10:00
Haber Güncellenme Tarihi: 07.12.2020 10:00
Kaynak: Haber Merkezi
https://www.yenimarmaragazetesi.com/
Gazeteci Erdal Erek;  ‘’Bilim kurulu gibi, ekonomi kurulu da oluşturulmalı’’

ÖZEL HABER- ELİF KUŞ BEŞİK

Erdal Erek pandemi sürecinde ekonomi ve Türkiye’deki depremler hakkında ‘’Dünya pandemiye hazır değildi ve pandemi adeta sürpriz bir şekilde ortaya çıkmıştı. Ülkeler tam anlamıyla hazır olmadığı için kendi gücüne göre hazırlığını yaptı. Örneğin Avrupa ülkeleri sahip oldukları ekonomik güçten dolayı onların almış olduğu önlemler çok daha yüksek. ABD başta biraz ucunu kaçırdı, Trump dalga bile geçecek düzeyde pandemi ile uğraştı. Daha sonra işin gerçekten şakaya alınmayacak olduğu anlaşılınca bütün ülkeler yavaş yavaş önlemlerini almaya başladı. Geçen sene 17 Aralık gibi yavaş yavaş Çin’de bir şeylerin olduğu söylentisi çıkmaya başlamıştı. Daha ocakta bizlere bulaşmaya başladı. Bizler de aslında Sağlık Bakanlığı’nın oluşturduğu bilim kurulu ve onların önerileri çerçevesinde önlemlerimizi almaya çalıştık. Bunların sonucunda ekonomi nasıl olur derseniz bunun sonucunu öngörmek mucize gibi bir şey olur. Çünkü hem daha atlatılmamış bir problem, hem daha ucu açık bir problem, aşı bile doğru düzgün başlamadı. Bir mevsimsel grip gibi kontrol altına alındığında biz de artık tamam bu kontrol altına alındı diyebiliriz. Pandemi sonrası ekonomiyi konuşmak güç ama şimdiki durumda bence ekonominin hızlıca rayına girmesi için nasıl ki bilim kurulu sağlık açısından önerileri sunuyorsa paralel olarak bir ekonomi kurulunun da oluşması gerektiğini düşünüyorum. Ekonomi biriminin de sağlık kurulu gibi ekonomik kurul gibi davranarak pandemide hızlı ve sonuç getirecek önlemler çıkış bulabileceğini düşünüyorum. Tam olarak kurtulmamız ve çıkmamız için bu süreçten gerçekten aşı uygulamasının başlaması ve olumlu sonuçların gelmesiyle beraber ondan sonra bir yol haritasının oluşturulacağını düşünüyorum. Şimdiden pandemi sonrası ne olur demenin biraz ütopik olacağını düşünüyorum. Pandemi ilk başladığında tüm dünya üretim zincirini durdurdu. Onunla birlikte büyük bir sıkıntı oldu. Devletler de bunu gördükleri için şu anda ekonomiyi durdurmaya niyetleri yok. Ekonomiyi durdurma niyeti olmadığı için de pandemiyi zayıflatma ve ortadan kaldırma olanağı ortadan kalkmış oluyor. Mesai saatlerinin dengelenmesi, hafta sonu sokağa çıkma kısıtlamasının alınması gibi önlemler alınıyor ama sonuçta işyerleri ve bütün kurumlar çalışmaktadır.  Böyle olunca pandeminin düşme olanağı zayıflıyor. Bütün devletler belini gelecek aşının sonuçlarına bağladı. Bilim kurulu gibi bir ekonomi kurulu da oluşturulmalı. Bu ekonomi kurulunun öncelikle esnafa destek paketlerini açıklaması lazım. Esnafa kalkınma ajansları üzerinden kendi işlerini açmaları için destek yardımı yapabilirsiniz. Daha sonra vatandaşın nefes alması için vergilerin düzenlenmesi lazım. Örneğin asgari ücretin üzerinde çok yüksek olan verginin kalkması gerekmektedir. Asgari ücretten vergi almadığınız zaman vatandaşın üzerinde muazzam bir rahatlama olacaktır. Sosyal hayatın düzene girmesi için bu kısıtlamaların daha da sıkılaştırılması gerekiyor. Dolaşımı azaltırsanız ve üretimi de durdurmazsanız belki bir nebze olsun hem salgını düşürmüş olursunuz hem de üretiminize devam etmiş olursunuz. Geçtiğimiz ay depremde çok büyük bir deprem oldu ve maalesef 118 vatandaşımızı kaybettik. Raporlarda gelen en vahim durum maalesef deprem yönetmeliğine uygun değil hiçbir bina. Özellikle 1999’dan önce bütün binalar uygun değil. Yani o kadar kalitesiz malzeme işçiliği üzerine inşa edilmiş yapılar çok ki Allah korusun 6.5, 6.6, 7 gibi depremler felaketle sonuçlanır. Aslında 6.5-7 gibi depremlerin bizi günlük hayatımızda etkilemeyecek depremler olması gerekiyor ama ülkemizde felaketle sonuçlanıyor. İzmir’de olduğu gibi, olası bir İstanbul depreminde olacağı gibi ağza alınmayacak muazzam bir felaketin olabileceği söylentileri var. Biz bunun önlemlerini almıyoruz, almadığımız gibi de bu doğrultuda devam ediyoruz. Devletin yerel yönetimlerle birlikte ranta geçit vermeyecek şekilde bilim kuralları çerçevesinde insan canını ön planda tutarak bölgelere ve yer yapısına göre yeni planları çıkartarak, buna göre imarlar vererek, buna göre yapılaşmaların olması gerekiyor. Yıllardır yüksek yüksek binalar yaptık, sonuç? Yine ölümler, insanlar ölüyor. O yüzden akil insanların bir araya gelerek, bu işin bilimi ne ise buna uyarak yeni bir düzenin oluşturulması gerekiyor ki bir daha ölümler yaşanmasın.’’ dedi.

‘’Herkese ‘aşı olacaksın’ demek insan haklarına aykırıdır’’

Mehmet Enerpandemi süreci ve ülkemizde yaşanan depremler hakkında ‘’Bizler üzerimize düşen vazifeleri hep karşı taraftan bekliyoruz. Kendi vazifemizi yapsak diğerlerine sıkıntı gelmeyecek. Örneğin adliyelere girişte HES kodu uygulaması var ama adliyenin içi kalabalık. Adam içeriye girerken HES kodunu okutuyor, ondan sonra önce burnunu açıyor, ondan sonra konuşacağım diye ağzını açıyor. Bunu nasıl önlersiniz? Ya adliyeyi tamamen kapatacaksınız ya da herkesi ona göre alacaksınız. Bugün Taksim’e giriş 7 bin kişiyle sınırlandırılmış. Polisimiz bariyerleri çekmiş. İçeri giriş yapılıyor. Tabi dar bir alandan giriş yapıldığı için herkes birbirine sürte sürte giriyor. Şimdi hani mesafe? Tedbir alırken bunları düşünmemiz lazım. HES kodunun kullanılması kişisel verilerin korunması kanununa aykırı. Fakat tedbir bakımından HES kodu da uygulayalım. Bir gazeteci arkadaş bu Çin aşısı geldiğinde ilk önce milletvekillerine vurulmalı diyor. Bu aşıyı cumhurbaşkanımız olacak mı? Yoksa sayın Cumhurbaşkanımız Almanya’dan gelen aşıyı mı olacak? Veya Türkiye’deki aşıyı mı bekleyecek? Bunu vatandaşımız da ben de merak ediyorum. Bir anket yapılmış, %43 Türkiye’nin aşısına güveniliyor. Demek ki benim vatandaşım benim hekimime güveniyor. Fakat hekimlerimiz arasında fikir ayrılığı veya usulen açıklama sıkıntısı olursa bunun vatandaş üzerindeki tesiri çok farklı oluyor. Bu virüsü çıkaran Çin, daha sonra aşıyı satan yine Çin. Ben Çin’in bu aşısına ne kadar güveneceğim? Bunun parasını ben Çin’e niye vereyim? Uluslar arası tahkim noktasında veya ceza yargılamalarına göre Çin’in bu virüsü çıkardığından dolayı aşının bedava alınması lazım. Bu konuda Sağlık Bakanlığı ne yapıyor, bu belli değil. HES kodu neredeyse herkese mecbur gibi düşünülüyor. İleride de aşının herkese mecbur uygulanması yapılacak gibi düşünülüyor. İnsanların vücudu üzerinde hakkı vardır. Bu hakkını kullanması insan haklarına uygundur. Bu nedenle herkese aşı olacaksın demek bana göre insan haklarına aykırıdır.Türkiye bir deprem ülkesi ve yapılarımızı sağlam yapalım diyoruz. 1999’dan sonra biz yasaları değiştirdik, inşaat kalitemiz şu kadar olacak dedik. Bunların kontrollerini belirli yerlere verdik ama bunlar ne kadar kontrol etti? Daha sonra kentsel dönüşüme de gitmeye başladık. Müteahhitler para kazansın, rant olmasın ama imar affını getirdik. İmar affı ile bütün çürük binalar, fazla katlar imar affı kapsamına girdi. Şimdi dediğimiz ile yaptığımız uydu mu? Siz affı getirirseniz suç oranlarını artırırsınız. Cezaevlerinden çıkanlar aflardan çıkıyor, üç gün sonra giriyor. Son zamanlardaki aflarda da aynı şeyler konuşuluyor. İdarenin görevi suç işlenmeden suçu önlemektir. O zaman binalar sağlam yapıldıktan sonra işlem yapılması lazım. İzmir depreminde binalar çöküyor ondan sonra savcılığımız soruşturma başlatıyor, doğru. Siz zamanında bunun sağlamını yapsanız da insanlar ölmeden o işlemler yapılsa olmaz mı? Örneğin şahıs cezaevinde hükmünü geçiriyor. Bir bakıyorsunuz ki meclisten af kanunu çıkmış. Bu şahıs cezasının karşılığını görmezse, cezalarda caydırıcılık olmazsa hakim ne yapsın, savcı ne yapsın?’’ ifadelerini kullandı.

‘’Eğitimde kökten değişimler lazım’’

Düzgün Yalçınkaya ‘’Kasım 2020’de açlık sınırı 2 bin 517 lira, yoksulluk sınırı 8 bin 198 lira, 12 aylık mutfak enflasyonu %19,68 olarak açıklandı. Çalışanlar bu salgın döneminde işsizlikle, gelirlerinin azalmasıyla, yüksek enflasyonla, yaşam maliyetlerinin artmasıyla karşı karşıyalar. Bununla mücadele etmeye çalışıyorlar. Pandemi öncesinde zaten adil olmayan bir gelir adaleti vardı, pandemiyle birlikte bu daha da yükseldi. Pandemiyle dijitalleşme daha fazla önem kazanmaya başladı. Home Office çalışanların sayısında artış görüyoruz. İşverenler yeni bir şey fark etmeye başladı elektrik, su, kira, ofis giderleri yok. Ciddi bir girdi azalması mevcut. Pandemi sonrasında home Office olarak çalışanların sayısının artacağını öngörürken belli bir kesimde bu zenginleşmeye yol açarken önemli bir kesimde fakirleşmeye yol açacağını düşünüyorum. Türkiye’deki en önemli problem eğitimin niteliksizliğidir. Yani eğittiğiniz kişi okulu bitirdikten sonra öyle bir piyasaya düşüyor ki ne yapacağını bilmiyor. Örneğin Türkiye’de iktisadi idari bilimler fakültesinden mezun olan insanların kamu kurumlarına asker olarak, polis olarak, farklı branşlarda memur olarak girmeye çalıştığını görüyoruz. Aslında aldıkları eğitimin karşılığı bu değil. Bu işi yapabilecek daha donanımlı insanlar olmasına rağmen istihdamdaki arz fazlasından dolayı mecbur kalıp böyle işlerde çalışıyorlar. Böyle olduğu zaman da verim olması gerekenden düşük oluyor. İnsanlar yurt dışına gitmek istiyor. İnsanların umursamadığı bir siyaset var. Gençlik mutlu değil. Bu çocuklar 2023 yılında oy kullanacaklar. Siyasilerin bunlara odaklanarak projeler gerçekleştirmesi gerekiyor. Eğitimde kökten değişimler lazım. Geçtiğimiz günlerde İzmir’de çok ciddi bir deprem atlattık. O ciddi depremde de Bayraklı bölgesinde 30 senelik, daha eski binalar hatta, hasarlar aldı, yıkıldı. Şu an ciddi anlamda bir denetim söz konusu. Eskiden iyiyiz ama ciddi anlamda eski evler var Türkiye’de İstanbul başta olmak üzere. Bunları zamanla yenileyerek bu işin üstesinden gelebileceğimize inanıyorum. İnsan hayatı konusunda gerçekten önemli çalışmaların yapıldığını görüyorum.’’ dedi.

‘’Pandemi sürecinde esnaf ekonomik sorunlar yaşıyor’’

Hacı Dalgıç pandemi sürecinde vatandaşların ekonomik sorunlarla boğuştuğuna dikkat çekerken ‘’Covid-19 belası ile emeğiyle geçinmeye çalışan küçük esnaf bugün geldiğimiz noktada sorgulanması gereken bilim kurulu kararlarıyla eve kapanmış durumda. Sağlık sorunları bir yana, sosyal ve ekonomik sorunları da etkiliyor. Hal böyleyken sadece sağlık alanında tedbirlerin alınması halk nezdinde de tepkiyle karşılanıyor. Bilim kurulunda neredeyse tamamı tıp alanından oluşmuş bir kitle var ama alınan kararların toplumun bütün kesimlerini olumsuz etkilediğini görüyoruz. İnsanların tedaviyi kabul edip etmemek gibi bir hakları var. İnsanların özgür olarak tercihlerini ortaya koyabilme gibi bir durumları olmasına rağmen artık tedbirlerin bir yerde özgürlükleri kısıtlama noktasına geldiğini görüyoruz. Esnaf bunun üstesinden nasıl gelecek? Belirsizlikler var. İnsanlar nereye kadar bu ekonomik sıkıntılarla götürebilecek? Toplumun üzerinde etkili olan bu tarz ekonomik kararların alınmasında ekonomi dünyasının temsilcilerinin ya da toplumun diğer kesimlerinin fikirlerine başvurulmadan alınan tedbirlerin onları etkilemesinin doğru olmadığını düşünüyorum. Açıklanan rakamların korkuyu tetiklemekten, insanların alemini karartmaktan öte bir şeye hizmet etmediğini düşünüyorum. Bugüne kadar hangi hastalık için bu şekilde sayılar gündemimizi işgal etti?  Ölüm oranı %2.3, 49 yaş altı olan insanların %99.9’unun ölüm riski yok, 70 yaştakilerin de %94 kurtulma imkanı var. Şu an dünya genelinde korona virüs aşısını uygulamayı ilk kabul eden ülke olduğumuzu öğrendim. Bu işin hevesliyiz adeta ama bu işin aşısını üretmek noktasında hevesimiz neden bu kadar ortaya çıkmıyor? Bu işin alternatif tedavisini üretmek, tedavisini bizzat üretmek, nelerden yoksunuz?  Bilim kurulu dediğimiz 37 tane insan, bütün varımız yoğumuz onlar mı? Bunlarsa o zaman bu insanlardan bu beklenti içerisine girmemiz gerekmez mi?  Gelin görün ki hala dışarıdan gelecek şeyi bekliyoruz. Bu kadar detaylı hassas verileri bir hastalık üzerinden düzenleyip topluma sunan Sağlık Bakanlığı’nın diğer ölüm vakalarını ve sebeplerini de böyle istatistiki verilerle topluma sunması gerekmez mi? En azından kendi web sayfalarından yayınlasınlar. Her şeye ulaşılıyor da bu verilere mi ulaşılamıyor? Aynı verileri verseler biz de ölçüp, biçip tartacağız. Şu hastalıktan şu kadar ölüm, bundan bu kadar ölüm diye değerlendireceğiz. Yani kendi sağlığımıza dikkat etmemiz gereken şeyler var. Biz bunları konuşurken öbür tarafta dikkat edilmeyen gıda terörü dediğimiz, yani insanların gıdasıyla, ekmeğiyle oynanıyor, insanların sağlığıyla oynanıyor. En basiti okullar açıkken çocuklara uygulanan florür uygulaması, bunun Batı ülkelerinde yasaklandığını, kaldırıldığını görüyoruz ama ülkemizde Sağlık Bakanlığı eliyle ufacık çocuklara o riskleri göz ardı ederek uygulamalara şahit oluyoruz. Bu tür fikirlerin dillendirilmemesi, Allahtan sosyal medya var. Ulusal kanallarda dış ülkelerdeki, mesela geçen hafta Berlin’de çok büyük kitlesel eylemler olmuştu, covid’den kaynaklanan yasaklamalardan ötürü halkın kitlesel eylemleri olmuştu. Bunların bize yansıtılmamasının da bir hikmeti olsa gerekir. Niye yansıtılmıyor? Bunlar zihnimizde, fikrimizde soru işaretleri oluşturan şeyler. Her gün şeffaf olarak sayıları verenlerin bu konuda da bizi aydınlatması gerektiğini düşünüyorum.’’ şeklinde konuştu.

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.