Fatih Sultan Mehmet zamanında yapılacak bir camii inşaatı için bir yerde uygun görülen araziyi Fatih istimlâk eder.
Ve fermanı da mühürleyerek istimlâk kararını onaylar...
Fakat bu arazinin sahibi bir Yahudi’dir.
Bu olay üzerine istimlâk kararını kabul etmeyen ve arazisi elinden alınan Yahudi Kadı’ya giderek Padişah Fatih Sultan Mehmet’i şikâyet eder.
Kadı padişahı huzuruna çağırır...
Her iki tarafı da dinledikten sonra Kadı kararını şöyle açıklar;
‘Padişahın fermana mühür vurduğu sağ eli kesilecek..!’ Fatih Sultan Mehmet karara tepkisiz kalır ve bir tek cümlesine bile karşı gelmez, karara boyun eğer...
Böyle bir durum üzerine Yahudi;
‘Yahu koskoca Padişah’ın elini kesecekler ve bunu salt benim arazim istimlâk edildi diye yapacaklar’ diye düşünerek şikâyetinden vazgeçer.
Kadı, Fatih Sultan Mehmet’e dönerek;
‘Eğer padişahlığına güvenip de benim verdiğim karara karşı gelseydin şu gördüğün topuzla senin kafanı buracıkta ezer, seni öldürürdüm’ der...
Kadının bu cümlelerine istinaden koca Fatih Sultan Mehmet de;
‘Eğer ki sende benim padişahlığıma aldanıp farklı bir karar verseydin ben de senin kafanı kılıcımla şuracıkta koparırdım’ der.
Yahudi şaşırır ve böyle bir adalet sistemi ve uygulaması karşısında o kadar duygulanır ki, kelimeyi şahadet getirerek oracıkta Müslüman olur...
(Kadınlar Kulübünden alıntı)
Çıkarım:
İslam’da adalet, hukuk devletinin temelidir.
Allah, ‘İnsanlar arasında hüküm verdiğiniz zaman, adaletle hükmetmenizi emreder.’ ayeti ile toplumsal olaylarda adalet temel ilke olarak belirlenmiştir
Yerel yönetimlerde yıllarda ortaya atılan yolsuzluk ve rüşvet iddiaları karşısında ‘Hukuk devleti’, ‘Hukukun üstünlüğü’ kavramlarını daha sıklıkla duyar olduk...
Adalete yönelik yürütülen çeşitli tartışmalarda söz konusu kavramlar çoğunlukla belirli bir duyarlılığı dile getiriyor olsa gerek...
Özetle günümüzde sıkça dile getirilen hukuk devleti kavramı, yönetenlerin olası keyfi yönetimininhukukla sınırlanmasına ve güçler arasında kurulan dengenin varlığına gönderme yapıyor...
Bir hukuk devletinde salt yasaların varlığı o devlette belirli bir hukuk düzeninin olduğu anlamına gelse de, daha da önemlisi uygulamadır...
İddialar karşısında devletin güvenlik güçleri ve yargı organlarının uygulamalarına kimilerinin daha baştan, ‘Yok böyle bir şey, hepsi safsata’ şeklinde peşin hükümle gitmeleri ne kadar yanlışsa, daha baştan iddialarla suçlananları ‘suçlu’ olarak kabul etmek de doğru değildir.
Adalet hukuku önceler, adaletin egemen olduğu bir devlette temel hak ve yükümlülükler insanlar arasında paylaştırılırken keyfi bir yaklaşım söz konusu olmamalıdır.
Adalet, bir devletin varlık nedenidir...
Devlet adaleti egemen kılmak için vardır.
Belirli bir kişi ya da grup çıkarını gözeten hukuk olabilir; ama adalet olamaz.
Allah, insanların adalete uygun davranmasını isteyerek; ‘Şüphesiz Allah, adaleti, iyilik yapmayı, yakınlara yardım etmeyi emreder; hayâsızlığı, fenalık ve azgınlığı da yasaklar’ buyurur...
Adil ve adalet sahibi denildiğinde hak ve hukuktanayrılmayan, zulmetmeyen, doğru sözlü ve her şeyde hak ve hukuka uyan kimse anlaşılır...
Adalet, inançta, sözde, fiil ve davranışlarda itidal manasında olup bir işte ifrat ile tefrit arasında orta yolu tutmak ve aşırılıklardan kaçınmaktır.
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
ORHAN KAPLAN
Adalet..!
Fatih Sultan Mehmet zamanında yapılacak bir camii inşaatı için bir yerde uygun görülen araziyi Fatih istimlâk eder.
Ve fermanı da mühürleyerek istimlâk kararını onaylar...
Fakat bu arazinin sahibi bir Yahudi’dir.
Bu olay üzerine istimlâk kararını kabul etmeyen ve arazisi elinden alınan Yahudi Kadı’ya giderek Padişah Fatih Sultan Mehmet’i şikâyet eder.
Kadı padişahı huzuruna çağırır...
Her iki tarafı da dinledikten sonra Kadı kararını şöyle açıklar;
‘Padişahın fermana mühür vurduğu sağ eli kesilecek..!’
Fatih Sultan Mehmet karara tepkisiz kalır ve bir tek cümlesine bile karşı gelmez, karara boyun eğer...
Böyle bir durum üzerine Yahudi;
‘Yahu koskoca Padişah’ın elini kesecekler ve bunu salt benim arazim istimlâk edildi diye yapacaklar’ diye düşünerek şikâyetinden vazgeçer.
Kadı, Fatih Sultan Mehmet’e dönerek;
‘Eğer padişahlığına güvenip de benim verdiğim karara karşı gelseydin şu gördüğün topuzla senin kafanı buracıkta ezer, seni öldürürdüm’ der...
Kadının bu cümlelerine istinaden koca Fatih Sultan Mehmet de;
‘Eğer ki sende benim padişahlığıma aldanıp farklı bir karar verseydin ben de senin kafanı kılıcımla şuracıkta koparırdım’ der.
Yahudi şaşırır ve böyle bir adalet sistemi ve uygulaması karşısında o kadar duygulanır ki, kelimeyi şahadet getirerek oracıkta Müslüman olur...
(Kadınlar Kulübünden alıntı)
Çıkarım:
İslam’da adalet, hukuk devletinin temelidir.
Allah, ‘İnsanlar arasında hüküm verdiğiniz zaman, adaletle hükmetmenizi emreder.’ ayeti ile toplumsal olaylarda adalet temel ilke olarak belirlenmiştir
Yerel yönetimlerde yıllarda ortaya atılan yolsuzluk ve rüşvet iddiaları karşısında ‘Hukuk devleti’, ‘Hukukun üstünlüğü’ kavramlarını daha sıklıkla duyar olduk...
Adalete yönelik yürütülen çeşitli tartışmalarda söz konusu kavramlar çoğunlukla belirli bir duyarlılığı dile getiriyor olsa gerek...
Özetle günümüzde sıkça dile getirilen hukuk devleti kavramı, yönetenlerin olası keyfi yönetiminin hukukla sınırlanmasına ve güçler arasında kurulan dengenin varlığına gönderme yapıyor...
Bir hukuk devletinde salt yasaların varlığı o devlette belirli bir hukuk düzeninin olduğu anlamına gelse de, daha da önemlisi uygulamadır...
İddialar karşısında devletin güvenlik güçleri ve yargı organlarının uygulamalarına kimilerinin daha baştan, ‘Yok böyle bir şey, hepsi safsata’ şeklinde peşin hükümle gitmeleri ne kadar yanlışsa, daha baştan iddialarla suçlananları ‘suçlu’ olarak kabul etmek de doğru değildir.
Adalet hukuku önceler, adaletin egemen olduğu bir devlette temel hak ve yükümlülükler insanlar arasında paylaştırılırken keyfi bir yaklaşım söz konusu olmamalıdır.
Adalet, bir devletin varlık nedenidir...
Devlet adaleti egemen kılmak için vardır.
Belirli bir kişi ya da grup çıkarını gözeten hukuk olabilir; ama adalet olamaz.
Allah, insanların adalete uygun davranmasını isteyerek; ‘Şüphesiz Allah, adaleti, iyilik yapmayı, yakınlara yardım etmeyi emreder; hayâsızlığı, fenalık ve azgınlığı da yasaklar’ buyurur...
Adil ve adalet sahibi denildiğinde hak ve hukuktan ayrılmayan, zulmetmeyen, doğru sözlü ve her şeyde hak ve hukuka uyan kimse anlaşılır...
Adalet, inançta, sözde, fiil ve davranışlarda itidal manasında olup bir işte ifrat ile tefrit arasında orta yolu tutmak ve aşırılıklardan kaçınmaktır.